Şeytan ve avenesi, Müslümanları davalarından döndürmek, onlara diz çöktürmek için pek çok farklı yol ve yönteme başvurmaktalar. Bu imtihanlardan biri de açlık ve yokluktur. Mekke Müşrikleri, Hz. Peygamber ve ashabını davasından döndürmek için her yola başvurmuştu. Başvurulan bütün yol ve yöntemlerden sonuç alamayan müşrikler, tarihe ‘Boykot’ olarak geçen yola başvurmuşlardır. Bu süreç, bi’setin 7. senesinde, Miladi 617’de başlamış ve 3 yıl boyunca devam etmiştir.

Boykot sadece Hz. Peygamber ve ashabına değil, onu koruyan ve kollayan bütün Haşim ve Muttaliboğullarına karşı yapılmıştır. Boykot, kısaca şunları kapsıyordu:

- Haşim ve Muttaliboğulları ailelerinden kız alınmayacak.

- Haşim ve Muttaliboğulları ailelerine kız verilmeyecek.

- Haşim ve Muttaliboğullarına hiçbir şey satılmayacak.

- Haşim ve Muttaliboğullarından hiçbir şey satın alınmayacak.

Müşrikler bu antlaşmaya bir kutsiyet atfetmek için de kendilerince yazılı sahifeyi Kâbe duvarına asarak ant içtiler. Antlaşmanın maddeleri harfiyen uygulandı. Mekke içinden ve dışından kimse cesaret edip de onlara bir şey satmıyor ve almıyordu. Buna yeltenenlere dahi farklı ceza ve müeyyideler uygulanıyordu.

O günkü şartlarda böyle bir boykot kararı, Haşim ve Muttaliboğullarının kökünü kazımak ve onları yok etmeye yönelikti. Ya imha olacaklar ya da Hz. Muhammed aleyhisselamı korumaktan vazgeçeceklerdi.

Hz. Peygamber, Haşim ve Muttaliboğulları, bu boykotu karşılamak için Mekke’de Şi’bu Ebî Tâlib denen mahalleye çekilmek zorunda kaldılar. Aile, burada toplanarak birbirlerine kenetlendiler ve olası saldırılara karşı da kendilerini güvenceye almaya çalıştılar. Müslümanlarla birlikte Haşim ve Muttaliboğulları büyük sıkıntı, yokluk ve çile çektiler. En büyük mağdurlar da çocuklar ve yaşlılar oldu. Yiyecek bir şey bulamadıklarında ağaç yaprakları, kuru deri parçalarını ateşe tutup yemeye başladılar. Bu sıkıntı ve yokluk içinde 3 yıl geçti. Allah’ın yardımıyla boykot sona erdi. Antlaşmanın maddelerini içeren Kâbe’ye asılı olan metni de kurtçuklar yedi…

Muhasara ve boykotlar, farklı zaman ve mekânlarda Müslümanlara karşı sürekli uygulanmaktadır. Siyonist işgal rejimi aynı yöntemi bugün Gazze’de uygulamaktadır. Ağır bombardıman ve saldırılarla diz çöktüremedikleri Gazzelileri aç ve susuz bırakarak iradelerini kırmaya ve teslim almaya çalışmaktalar. Uluslararası antlaşmalarda dahi yasak olan açlığı bir silah olarak kullanmaktadır.

Neredeyse 20 yıldır boykot ve muhasara altında olan Gazze’ye ihtiyaçtan ziyade Siyonist işgal rejiminin izin verdiği oranda gıda ve diğer ihtiyaç maddelerinin geçişine izin veriliyordu. Normal şartlarda günlük 600-700 tırın giriş yaptığı Gazze’ye Aksa Tufanı'ndan sonra günlük 40-50 tırın geçişine müsaade edildi. 1 Mart'tan itibaren tek bir tırın dahi girmesine izin verilmemektedir.

Gazzeliler bombalardan ziyade açlıktan şehit olmaya başladılar. Özellikle çocuklar ve bebekler bundan çok daha fazla bir şekilde etkilenmekteler. Bu insani felaketi bütün insanlık izlemekten öteye geçememektedir. Bu durum her ülkenin müdahale etmesi gereken insani bir durum iken ABD ve diğer güçlerin korkusundan yardımda bulunmamaktadırlar.

Bütün bunlara rağmen Gazze, izzetlice direniyor. Acımasız bombardımana ve en azizlerinin şehit olmasına rağmen nasıl ki direnmeye devam ettilerse açlık ve boykota karşı da direnmekteler. Mekkeli müşriklerin boykotu nasıl ki bazı müşriklerin eliyle delinerek son erdirildiyse bu boykotu da Allah Teâlâ ama Müslümanlar ama gayrimüslimlerin eliyle de olsa bunu sona erdirmeye kadirdir. Ama izzetli kardeşlerimizin, işgalci Siyonistler tarafından bu şekilde muhasaraya alınarak aç bırakılması ve bu konuda bir şey yapamamamızın utancı bizi kahretmektedir…

Bu utanç bize yeter de artar…