• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

    Hekimler ve hekimlerle alakalı her şey detaylıca konuşulup tartışılıyor. Birileri ise hekimlerin maaşları, üslupları ve kişilikleri ile ilgili söylemlerini ileri taşıyarak hekimlerin tüm haklı hak arayışlarını siyasi malzeme yapıp işin çözülmemesi için var gücüyle çalışıyor. Tüm meslek gruplarında olduğu gibi hekimler arasında da üslup problemi olan meslektaşlarımız olabilir. Ancak bu problemin tüm hekimlerde mevcut olduğu algısı yapmak haksızlık daha da önemlisi zulümdür. Gece gündüz demeden, insanların ruhen en sıkıntılı zaman dilimi olan hasta halleriyle uğraşan meslektaşlarımız; tüm yorgunluklarına, mesleki streslerine ve maddi karşılıklarını alamamalarına rağmen ekseriyetle sıcak kanlı ve tatlı dilli olmayı başarıyor.  Üslup problemi olduğunu varsayan kesimlerin isteği aslında şu: Hastamıza bakan hekim hastamız taburcu olana kadar hiç başından ayrılmasın, hastamızın hiç ağrısı olmasın, hastamız ile ilgili saatlik bilgi verilsin hem de tüm sülale üyelerine ayrı ayrı, doktor sabah baktığı ilk hasta ile akşam baktığı 150. hastaya aynı ilgi ve üslup ile yaklaşsın vb. Ne yazık ki bu insan doğası ile uyuşmuyor. Üslup probleminin 2 ana nedeni var: Hekimden kaynaklanan nedenler ve hasta ile yakınlarından kaynaklanan nedenler.

  Hekimden kaynaklanan nedenler

1) Hekimler arasında yüzde bir oranında üslubunu iyi ayarlayamayan, halka üstten bakan, hasta ile empati kuramayan bir kitle olduğu doğrudur ve hep olacaktır. Ancak bu kısım çok azınlıktadır. Hekimlerden kaynaklanan üslup problemini oluşturan asıl nedenler aslında hekimlerin çalışma şartlarıdır. Emeğinin karşılığını alamama, bir hekimin bakabileceğinden 3 katı kadar fazla hasta bakması ve özellikle il sağlık müdürlüklerinin hekimlere amansız mobbingleri gibi nedenlerden kaynaklı gelişen kronik yorgunluk maalesef  hekim arkadaşlarımızın bir kısmının sempatik dili zamanla kaybetmesine neden oluyor.

2) Hekimlerin 5 dk gibi kısa sürede hasta bakma zorunlulukları dayatılması nedeniyle hasta hekim iletişimi için gerekli zamanın bulunamayıp az sürede çok şey anlatma zorunluluğunun doğması.

3)Hekimlerin dışındaki diğer sağlık çalışanlarının işlerini devamlı eksik yapmasından dolayı hekimlerin eksik kalan tüm işleri yoluna koyma gibi bir lokomotif görevlerinin bulunması. Tıbbi cihaz gelmez hekim peşine düşer, hastanın pansumanı eksik yapılmıştır hekim alakadar olur, hasta sevk olacaktır kalem işlerini 45 dk hekim sekreterinin yerine yapar, patolojisi yazılmış preperatları ne yaptığını çözemediğimiz tıbbi sekreterler girmez hekim geri gelen numuneleri tekrar sisteme girer böyle uzayıp gider. Sonra tatlı dilli, güler yüzlü doktor nerede diye herkes sızlanır. El insaf...

  Hastadan kaynaklı üslup problemleri:

1) Hastaların birbirlerine ve hekime saygı sınırını aşıp,  hastaneye başvuran vatandaşlarımızın neredeyse yarısında sıra beklemek istemeyip, hemen işimi halledip hastaneden kurtulayım psikolojinin olması. Nedense bankada bekleyen, fatura öderken sıra bekleyen bizler hastaneye gelince birden tez canlı oluveriyoruz. Oysa en çok saygıyı hak eden yerlerden biri hastaneler, kişiler ise hekimlerdir.

2) Hastaların hekime güvenmemesi ve devamında verilen tedavi ve önerileri önemsememesi üslup probleminin en önemli sebebi şahsımca. Hasta hekime güvenmeyince verilen tedaviyi de kabul etmiyor ve doktorun ilgilenmemiş olduğuna inanıyor. Bu durumda iki taraflı kılıçlar çekilip üsluplar da kötüleşebiliyor. Hiçbir hekim, hastanın verilen tedavi doğru mu yanlış mı diye sorgulayıp hekimi görevini yanlış veya eksik yaptığını itham etmesine sessiz kalamaz! GÜVENMEDİĞİN DOKTORA GİTME…

3) Hastaların ve yakınlarının yapılan her işlemde komplikasyon riskinin olduğunu unutmaları sonucu en küçük sıkıntıda fatura doktora kesilip üslup problemleri karşılıklı başlıyor. Unutulmamalıdır ki doktorlar hayat vermez ve bahşetmezler sadece ve sadece vesile olurlar. Her hasta yaşamaz, her ameliyat başarılı geçmez ve her zaman işler istendiği gibi ilerlemeyebilir. Aksi bir durum gelişince illa bunun bir suçlusunu aramak gereksizdir. Ciddi bir trafik kazasıdır ve hasta istenmese de tüm emeklere rağmen kaybedilmiştir. Yayılmış bir kanser hastasında neşter vurmak beyhudedir. İleri derecede kilolu bir bebeği illa da normal doğum için ısrar etmek inattan öteye geçmez. Bu işler böyledir. Bilmemiz gereken, tüm hekimler hastası yaşasın, iyileşsin isterler ama bu hayatın gerçekleriyle bağdaşmaz. Öyleyse HEKİMİNE GÜVEN İŞİ BİLENE BIRAK… Kalın Sağlıcakla selametle

 Sayın Sağlık Bakanının ve halkın sorunlarını devamlı olarak kendi sorunu kabul eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son 2 ayda sağlık sisteminde yaptıkları köklü çözümlere önümüzdeki yazımızda değineceğiz.