Toplumun üzerinde mutabakat ettiği ve onayladığı değer ve yargıların sosyoloji üzerindeki etkisinin azalmasıyla “Sosyal Çürüme” başlar. Azalan bu etkinin derinliği sosyal çürüme ile doğru orantılıdır.
Sosyal çürümenin başladığı toplumlarda; Toplumun öncelikleri ters yüz olur, kuşaklar arası etkileşim durma noktasına gelir ve dürüstlük, liyakat, adalet gibi kavramlar anlamlarını yitirir. Dolaysıyla toplumda ciddi bir doku uyuşmazlığı ve güvensizlik hâkim olur.
Bu toplumlardaki fertler, geçmişleri ile bağları kesildiği için gelecekleri adına bir hayalleri de olmaz. Her biri gerçek hayattan koparak kendine sanal bir dünya inşa eder.
Yine her biri kendine idol olarak farklı bir karakteri seçer ve hayatını o karakterin hayatına benzetmeye çalışır. Günün sonunda görür ki, idol olarak kabul ettiği ve hayranlık duyduğu ilgili karakter tamamen yalan ve kuzu postuna bürünen vahşi bir canavarmış.
Evet, sosyal çürüme yaşayan toplumlar; inanç değerlerini, tarihi öncülerini, örf ve adetlerini kaybetme noktasına gelirler.
Dolaysıyla toplumsal beden, özünden uzaklaşmış ve kötü huylu bir ur taşımaya başlamıştır. Bu urdan dolayı da komuta merkezinden bedene gönderilen sinyaller doğru okunamıyor ve doğru bir tepki veremiyor. Bu durumun doğal sonucu olarak toplumda sağlıklı kararlar alınamıyor.
Böylece toplumun her bir ferdi kendi hayal dünyasına göre bir yaşam tarzı ortaya koyuyor. Bu durumun doğal sonucu olarak toplumlarda huzursuzluk ve çürüme hâkim olmuş oluyor.
Bu gözle çevremize ve toplumumuza baktığımızda, “Neden sosyal çürüme yaşıyoruz?” Sorusuna daha kolay cevap verebiliriz.
Yüz yılı aşkın bir süredir çeşitli oyun ve hilelerle toplumumuz özünden ve geçmişinden koparıldı. Toplumumuz, bedenine yerleştirilen urdan dolayı manen felç olmuş ve çürümeye yüz tutmuştur.
Gençler başta olmak üzere toplumun kendine rol model aldığı şahsiyetlerin özel hayatlarına baktığımızda; kimi karanlık odakların piyonu kimi toplumu yozlaştırmak için öne çıkarılmış bir figür kimi de kültür, sanat, edebiyat gibi değerli kavramların maskesi altında toplumu özünden uzaklaştırma çabasında olan sinsi omurgasızlardır.
Bu sahte rol modeller, sosyal medya başta olmak üzere bütün medya platformlarında öyle bir işleniyor ki önce gençler, sonra toplumun her katmanındaki insanlar onlara hayran oluveriyorlar.
Bundan dolayı her yeni kuşak bir adım daha özünden uzaklaşıyor. O hale gelmişiz ki gençler, birer pusula hükmünde olan ebeveynlerine ya da birer hazine değerinde olan yaşlılarına kulak verme ve tecrübelerinden istifade etme yerine onlarla aynı ortamı paylaşmaktan bile sıkılıyorlar.
Kıymetli zamanlarını ve paha biçilmez verimli dönemlerini malayani işlerle heba ediyorlar ve daha kötüsü bunun farkında bile değildirler.
Bu toplumsal kaymaya rağmen, bu sosyal çürümeye rağmen ümitsiz değiliz. Çünkü gecenin en karanlık anı şafağa en yakın olan andır.
Bundan dolayı, sosyal çürümüşlüğün zirvede olduğu bu zamanda, toplumumuz için nurlu bir istikbal hayal ediyoruz ve olacağına da inanıyoruz. Yeter ki ümidimizi yitirmeyelim, düzenli okuyalım, sürekli istişare edelim ve olması gerektiği gibi programlı çalışalım.
Rabbim bizlere, çürütmek için çepeçevre kuşatılan toplumumuzu özüne döndürüp ayağa kaldırmayı nasip etsin. Çürümüşlüğe doğru sürüklenmek istenen gençlerimizi yeniden ihya ve inşa etmek için bizleri pay sahibi kılsın. Âmin.