'…Bakın Kur'an'da 'Allah sabredenlerle baraberdir' deniliyor.

Allah çok sabredenlerle beraberdir.

Anlayın lütfen, İbranice'de sabrı bu şekilde lanse eden bir kelime yok. 2-3 ay tünelde yaşayacaksın, güneş ışığını göremeyeceksin… Ve en önemlisi yemek bulamayacaksın… Tüm bunlara rağmen tünelden kalaşnikofla çıkıp Yahudi öldüreceksin…

Peki, tüm bunları nasıl yapabiliyorlar?

İşte anlamadığımız şey bu, sabırlı olmak. Sabır budur.

Gazeteci, - Yani demek istiyorsun ki, biz HAMAS'ın gücünü kıramayacağız! Teslim olmayacaklar veya zayıf düşmeyecekler, doğru mu anladım…?

Onlar, Allah için savaşıyorlar, onlar cihat için savaşanlardır. Biz ise israilin özgürlüğü için savaşanlarız. Biz kutsal bir savaş yürütmüyoruz. Ona dini inançları onları yönetiyor, dedim.

Onlar için en önemli ve en merkezi oyuncu Allah'tır. Bizdeki ilah'ı ise yedeklerde oturtturuyoruz dedim.

Bu da psikolojik ve yetenek açısından önemli bir üstünlük… Bizimle onların arasındaki en önemli fark budur.

Vücut olarak da bizden üstünler. Çünkü iman etmek, vücudun direncini de arttırıyor. O yüzden bu gibi durumlarda çok yetenekliler. Onlar dini bir savaş yürütüyorlar…

Bu sözler bir Müslüman vaiz, bir Müslüman alim ya da akademisyenin sözleri değildir.

Bu sözler ve itiraf, Haham Başı Haim Naum'un torununa ait…

Yahudiler, Hz. Muhammed aleyhisselam'ın Hatemü'l Enbiya olduğunu ve Onun vasıflarını iyi biliyorlardı.

Ki Kur'an-ı Kerim'de bu durum şöyle anlatılmaktadır.

'Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.' (Bakara, 146)

Yahudiler, Müslümanların evsaflarını da iyi biliyorlar. Ne zaman hakiki iman eden Müslümanlarla karşılaşmışlarsa onlarla savaşamayacaklarını bildiklerinden ya kaçmışlar ya da teslim olmuşlardır.

Aksa Tufanı operasyonunu gerçekleştiren mücahitlerin daha önceki savaşlarda ve Altı Gün Savaş'ında, savaşanların olmadıklarını en iyi onlar görüyorlar.

Bu, Siyonist komutan ve hahamların ilk itirafı değildir. Farklı zamanlarda buna benzer açıklamalar basında yer almıştır.

Bunlardan biri de Siyonist General İshak Brick'dir.

Brick, 'israil ordusunun, savaş ne kadar sürerse sürsün HAMAS'ı devirecek kapasiteye sahip olmadığını, Gazze'deki çatışmaların devamının israile ağır kayıplar vereceğini, kısa sürede yedek ordunun çökeceğini ve bu ekonomiye, uluslararası ilişkilere ve toplumsal bütünlüğe zarar verecek…' itirafı gelmişti.

Tabi bunlar basın ve medyaya yansıyanların bir kısmıdır. Basına yansımayan, kendi aralarındaki itiraflarının ise bundan daha ötesi olduğundan şüphemiz yoktur.

'Onlar sizinle toplu halde ancak müstahkem şehirlerde veya surların arkasından çarpışabilirler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise pek şiddetlidir. Sen onları toplu halde sanırsın, oysa kalpleri dağınıktır. Bu onların akıl etmeyen bir topluluk olmalarından dolayıdır.' (Haşr Suresi, 14. ayet)

Bu ayet, Yahudilerin tıynet ve karakterlerini çok iyi anlatmaktadır.

Aksa Tufanı sonrası Gazze'deki siyonistler hiçbir zaman mücahitlerle göğüs göğüse ve toplu olarak savaşamadılar. Hep tankların ve zırhlı araçların içinden, bina ve duvarların arkasına saklanarak mücahitlerle savaşmaya çalıştılar.

Duvarlar ve o çok güvendikleri gelişmiş Merkava tankları onlara mezar oldu.

İslami Direniş mücahitlerinin yayınladıkları görüntülerin neredeyse tümünde bir tankın içindeki ya da bir binaya sığınmış Siyonistlerin vurulma görüntüleriydi.

Siyonistler, İslami Direnişin en büyük gücünün iman ve sabır olduğunu itiraf ediyorlar.

İşin ilginç yanı Siyonistler anladılar ama Müslümanlar bunu hala anlayabilmiş değiller…