Zaman zaman devlet protokollerinde yapılan tercihler, yalnızca bir karşılama jesti ya da diplomatik nezaket gösterisi olmaktan çıkar; bir milletin hafızasına, değer dünyasına ve sembolik kodlarına temas eder. Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyaretinde, Külliye’de “Taleel Bedru Aleyna” ilahisi ile karşılanması tam olarak böyle bir olaydır. Görünüşte sıradan bir müzik tercihi gibi durabilir; fakat hakikatte İslami hafızanın en derin yerlerine kök salmış bir ilahinin, tarihteki bağlamından koparılarak bir Hıristiyan lider için seslendirilmesi ciddi bir sembolik kırılmadır.
Bu ilahinin iki rivayetle günümüze ulaştığı bilinir. Bir rivayete göre Medineli Müslümanlar, Peygamber Efendimiz’i (sav) hicret dönüşünde büyük bir sevgi ve hürmetle bu ilahiyle karşılamıştır. Diğer rivayete göre ise Tebük Seferi’nden dönen Allah’ın Resulü (sav) için söylenmiştir. Her iki rivayete göre de bu ilahi sadece bir “hoş geldin” melodisi değil; bir ümmetin, Peygamberine duyduğu derin sevginin, bağlılığın ve itaat ahdinin kalplerden dile, oradan kelimelere dökülmüş ifadesidir.
Dolayısıyla bu ilahinin bir devlet başkanına, bir siyasetçiye ya da herhangi bir dünyevi lidere okunması doğru olmadığı gibi Hıristiyanlığın ruhani lideri olan Papa’ya okunması, sembolik anlamı itibarıyla daha da problemli bir duruma dönüşmektedir. Zira Papa, Hıristiyanlığın en yüksek temsilcisidir ve makamı itibariyle İslam’ın tevhid akidesiyle ayrışan bir dini geleneğin lideridir.
Bu nedenle Müslümanların Resulullah (sav) için söylediği bir ilahiyi Papa için okumak, farkında olmadan bir semboller çatışmasına neden olmakta; bilinçaltında bir kırılma, değerlerde tahfif ya da en hafif anlamıyla Hıristiyanlığın liderini kutsama hissi uyandırmaktadır.
Ziyaretin diğer kritik ayağı ise Papa’nın İznik turu oldu. Dünya Hıristiyanlığının inanç temelini oluşturan “Teslis” yani “Baba-Oğul-Kutsal Ruh” üçlemesi, MS 325’te toplanan Birinci İznik Konsili’nde resmî bir akide haline getirilmişti. Hıristiyanlığın, Roma’nın devlet dini olarak kabul edilmesi, merkezî otorite ile birleşmesi, inanç tartışmalarının siyasi bir kararla dogmaya dönüştürülmesi, Yani Vatikan’ın temsil ettiği inanç mimarisinin temellerinin atıldığı yer olmasından dolayı İznik, Hıristiyanlar için önemli bir yerdir.
Bu gerçek ortadayken, Papa’nın İznik ziyareti yalnızca “tarihi bir gezi” olarak algılanmamalıdır. Çünkü Papa’nın İznik’teki varlığı, Hıristiyanlığın inanç temelinin yeniden tahkim edilmesi, dini-siyasi hatıraların tazelenmesi, Katolik ve Ortodoksların yakınlaşma girişimleri ve bölgede görünürlük kazanma çabasının parçası olarak okunabilir.
Bir devlet elbette diplomatik çerçevede misafir kabul eder. Fakat diplomasi ile sembolik alanı birbirinden ayırmak gerekir. Papa’nın Türkiye’de ağırlanması başka bir şeydir; Papa’ya, İslam Peygamberi için söylenen bir ilahiyle hoş geldin demek ve İslam’ın en temel tevhid vurgusuna aykırı inanışların kabul edildiği İznik Konsili’nin mekânlarını hem de konsilin 1700’üncü yıldönümünde törenler eşliğinde ziyaretine izin vermek ise bambaşka bir şeydir.
Bu tercihler, Türkiye’nin dini ve kültürel duyarlılıklarının yeterince hesaba katılmadığını gösteriyor. Çünkü Müslümanların gözünden bu ziyaret, “diplomatik bir jest” değil; “akidevi bir hatırlatma”dır.
Bu ziyarette kullanılan semboller, seçilen mekânlar, okunan ilahiler diplomasiyle açıklanamayacak kadar derin anlamlar taşır.
Bugün Müslümanların ihtiyaç duyduğu şey diplomatik nezaketi korurken aynı zamanda kendi sembolik alanını ve dini kimliğini muhafaza etmektir. Aksi halde yapılan her jest, farkında olmadan bir başka inanç sisteminin tarihsel hatıralarını, dogmalarını ve mesajlarını kendi topraklarımızda yeşertmek için tohum atmak anlamına gelebilir.
Bugün dünya, sembollerin her zamankinden daha güçlü olduğu bir çağdan geçiyor. Küçük görünen bir seçim, büyük bir algının kapısını aralayabilir. Çünkü tarihteki çoğu kırılma, küçük görünen sembolik tercihlerle başlamıştır.