Vahşette sınır tanımayan israil, büyük şeytan ABD’den aldığı desturla Gazzeli mazlumlara havadan saldırıp eli silahsız kadın ve çocukları 50 İslam ülkesinin varlığına rağmen diri diri yakmaya devam etmektedir. Bu kanlı tablo karşısında bir kısım İslam ülkesinin yöneticileri israilin yaptığı katliamı ve soykırımı kınayarak geçiştirmesi bir şeyi değiştirmedi. Kınamalarla israil durduruldu mu? Hayır! Peki salt kuru gürültü yaparak peynir gemisinin yürümediğini daha kaç defa tecrübe edip duracağız. Bu mealde Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan yaptığı bir konuşmasında: “Artık romantizm bitmiş, sıra reel tutumun nasıl şekilleneceğine dair duruşun gösterilmesine sıra gelmiştir.” demişti.

israil, Filistin'de 20 aydır kesintisiz yaptığı katliam ve soykırımda 100 binden fazla Filistinli Müslüman’ı katletti. Gazze’de nerdeyse ayakta sağlam bir yapı bırakmadı. Vampir katil, cüret bulup sırasıyla Lübnan’ı, Suriye’yi ve Yemen’i bombalayıp İran İslam Cumhuriyeti’ne de saldırdı. Siyonizm, büyük israil ülkesinin(!) doğuşu yolunda emperyalizmin domino ilkesini takip etmektedir. Nitekim bir toplantıdayken şehid ettiği İranlı komutanların isimlerini ve fotoğraflarını domino taşlarına basıp dünya basınına servis etmesi bunun en somut örneğidir. Bazı meseleleri analiz edip sağlıklı bir çıkarımda bulunmak için en az bir öncülümüzün doğru olması lazım. Böyle bir çıkarım için öyle Ortadoğu ya da İran uzmanı olmayı gerektirmiyor. Meselenin özeti şu: Siyonist rejim İran’dan sonra Pakistan’a, en son da Türkiye’ye saldırıp “Arz-ı Mev'ud’u” gerçekleştirmek istiyor.

İran-israil savaşında bir daha anlaşıldı ki Müslümanlar düşmanlarına karşı ülkelerini ilim, irfan, bilim ve teknolojiyle donatıp hazırlık yapmalıdır. Kaldı ki İran-israil savaşının en kritik noktası burada beliriyor. israil, salt teknoloji ve iktisadi gücüyle değil, dışarıda Yahudi Diasporasının gücüyle ayakta durup, içerde 10 Milyonluk nüfusa yaslanabilen terör devletidir. Kim, hangi uzman ne derse desin, israil devlet olabilmenin en hayati unsuru olan nüfus faktörünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya…

Şu hakikati de ıskalamamak gerekir: Dünya siyasi tarihi, büyük devlet olmanın en temel bileşenin “büyük ideoloji”,” büyük sınır” ve “büyük nüfus” olduğu hakikatini tescillemiştir. “Büyük israil” hülyasıyla Ortadoğu Coğrafyasında işlemediği cinayet, almadığı ah kalmayan israil, mitlerden örülü Siyonist ideolojiye yaslanıp şeytani “Arzı Mev'ud” sınırlarına göz dikerken işgalci yerleşik nüfusunu kaybedecektir. Dahası, insan gücü olmadan.. Toplumsal varlığı sürmeden.. Sosyal yapısı bulunmadan.. Demografik yapısı çökmüş şekilde…

Güç ve otoritenin kulu olan sömürge devletler, hakkı teslim noktasında Musa’ya değil, Firavun’un otoritesine tâbidirler. İran’ın ABD’nin Katar’daki üssünü vurduktan sonra bölge ülkelerinin neredeyse tamamının İran’ı kınaması, İran-ABD/israil savaşında bölgede ne denli yalnız kaldığına şahit olduk. Bu hususta şu tespite katılmamak mümkün değil? “Söylemde herkes İran’dan ABD veya israile karşılık vermesi gerektiği propagandasını yaparken, karşılık verdiğinde İran’ın karşısında yer alacakları ortaya çıkmış oldu.”

İşte bu Firavun Trump, dünyada Siyonistlerin önüne düşerek, hayra götürmeyen yanlış kararlarıyla onları Hz. Musa’nın peşinde Kızıldeniz’de kendisiyle beraber boğduğu gibi, kıyamet günü de onların önüne geçecek, yangınlarını dindirip ciğerlerini serinletecek su yerine, tıpkı bir davar sürüsünün suya götürülmesi gibi onları bir daha yakıp kavuracak cehennem ateşine götürecektir.

Dünyada kendilerinden sonra gelen ümmetler onları lânetleyecekleri gibi kıyamet günü de bütün mahşer halkı onları lânetleyecektir. Nereye giderlerse gitsinler lânet peşlerini bırakmayacaktır. Onlar dünyada Trump ve Netanyahu’nun peşinden koştukları gibi yaptıklarına tam bir karşılık olarak lânet de onların peşinden hiç ayrılmayacaktır.