Amerikan yönetiminin zorlamalarıyla da olsa, işgalci Siyonist çetenin hiçbir anlaşmaya uymayacağı biliniyor da olsa neticede İran ve israil arasında bir ateşkese varıldığına dair iki taraftan da açıklamalar geldi.
İran toparlanma ve hasar tespiti için bir ateşkese ihtiyaç duyuyordu elbette, bu yüzden de şart koşmadan kabul etti çağrıyı. Siyonist işgal rejimi, aynen Lübnan’da yaptığı gibi ilk şok saldırıda gerçekleştirdiği suikastlarla hedeflerine büyük ölçüde ulaşmış; ama aynı zamanda yediği darbelerin büyüklüğünün de farkında ve Amerika’yı işin içine çekmişken İran’da rejim değişikliğine varacak bir kaos ortamı oluşturmak istiyordu, bu yüzden de ateşkes için daha erken diye düşünüyordu.
İşgal altındaki Filistin topraklarında yerleşik halde bulunan Yahudiler, fırsat bulduklarında bazen saldırıya uğrayan yerleri; ama genellikle ülkeyi terk etmeye çalıştılar.
İran füzeleri ne Gazze’den atılan roketlere ne de Lübnan’ın kullandıklarına benziyordu ve gerçekten büyük yıkıma neden oldu. İşgalci Siyonistlerin yere göğe sığdıramadığı ve çok güvendikleri hava savunma sistemleri 12 günlük süre içerisinde adım adım işlevini kaybetmeye başladı. İran’ın hipersonik füzelerinin neredeyse tümü hedeflerine ulaştı ve engellenemedi.
Oysa Almanya ile 3,5 milyar dolarlık anlaşma yapılmasının üzerinden çok zaman geçmedi.
Özellikle 2024 içerisinde Yemen ve Lübnan’dan atılan füzelere karşı başarı sağlaması üzerine Rusya’nın tehdidine karşı israilden bu sistemleri almak istedi Almanya. Anlaşma, işgal rejiminin İran’a yönelik saldırısından bir hafta kadar önce imzalandı.
Şimdi tüm Avrupa, İran füzeleri karşısında başarısız olan israil sistemlerinin Rusya karşısında da başarılı olma ihtimalinin olmadığını görmüştür.
İşin ekonomik kısmı bir tarafa işgal altındaki toprakların hiç de iddia edildiği gibi güvenli olmadığı test edilmiş oldu.
İran’ın beklenenin aksine dağılmayıp toparlanması bir kazanç olarak görülebilir. İran’ın füze teknolojisi haricinde radar ve diğer hava araçlarında ne kadar zayıf durumda olduğu da ortaya çıkmış oldu. Ama gelişmiş füzelerle israilin dışında bölgedeki tüm Amerikan üslerinin de vurulabileceği anlaşıldı. İstihbarat zaafiyeti ve her an teyakkuzda olamama gibi durumlardan dolayı üst düzey askeri kadrolar ve önemli bilim adamlarının kaybı, buna karşılık israil tarafında bu ölçekte isimlerin kaybının rapor edilmemiş olması “kayıp” olarak kabul edilmelidir.
İşgal rejiminin hedef alınan askeri bölgelerindeki kayıpları bir süre sonra israil içindeki Netanyahu karşıtlarının eliyle de olsa büyük ihtimalle sızdırılacak. O zaman Netanyahu ve ekibinin zor duruma düşeceğini tahmin etmek güç değil.
Bu 12 günlük savaşta asıl kaybedenler İran ve israilden çok İslam dünyasındaki diğer ülkelerdir.
Gazze’ye yönelik 19 aydır devam eden ve resmi olmayan bilgilere göre yüz binlerce insanın katledildiği, insanların gıda için toplanırken bombalanarak öldürüldüğü bir savaş var. Siyonist teröristler, Gazze’de soykırımı devam ettirirken İran’a yönelik bir cephe açmış ve saldırı gerçekleştirmiştir. Böyle bir zeminde bile bırakın Siyonist barbarlığa karşılık vermeyi, Gazze’ye yardım götürme konusunda hiçbir ülke hiçbir girişimde bulunmamıştır.
Gazze’de soykırım devam ediyor, Gazze’ye gıda girişi yine engelleniyor.
12 günlük savaşın Gazze konusunda ortaya çıkardığı fırsatlar vardı ve kimse buna teşebbüs etmedi.
O yüzden “savaşın kaybedeni İran ya da israildir” tartışmasını bir tarafa bırakarak kaybedenin İslam dünyası ve vicdanının sesini dinlemeyen tüm insanlık olduğunu söyleyebiliriz.
Gazze’de yüzyılın en şerefli direnişini sergileyen mücahitler hariç, hepimiz kaybettik