Şeyh Sait Hazretleri ile arkadaşlarının şehadetlerinin üzerinden yüz yıl geçti. Evet, tam yüz yıl. Bir asır yani. Öncelikle şehadetlerini bu vesile ile bir kez daha tebrik ediyorum. Onların şehadetlerinin, Kürt toplumunun hafızasında bir iftihar vesilesi olarak kaydedildiğinden kimsenin kuşkusunun olmaması lazım. Nakşibendi tarikatının mümtaz bir şahsiyeti olan merhum, Kürtler başta olmak üzere tüm insanlığın önünü aydınlatan bir kandil olarak yolumuza ışık tutmaya devam edecektir.
Türkiye Cumhuriyetinin üzerinden bir asrı aşkın zaman geçti. Şeyh Sait efendinin de şehadetinin üzerinden yüz yıl geçti. İlk dönem; alimlerin asılması, hilafetin kaldırılması, Arapçanın yasaklanması, İslam ilim müktesebatının merkezleri olan medreselerin kapatılması uygulamaları ile başladı. Yani din ile hesaplaşma ve reddi miras müktesebatı üzerinden inşa edildi. Şeyh Sait ve arkadaşlarının kıyamları tam bu nedenle idi.
Bu kayıp yüzyılın sonunda, yani ikinci yüzyılın başında yeni bir dönemden söz edildi. Geçmiş yüzyıldan dersler çıkarılarak travmaların biteceği, kardeşliğin, adaletin, iç cephenin inşa edileceği yepyeni bir döneme işaret edildi. Bunlar güzel şeyler, büyük şeyler. Ümit oluşturan şeyler. Hepimizin bu ümidi beslemesi gerekiyor.
Yeni dönemde yapılması gereken ilk iş olarak; en başta hükümetin, sonra diğer siyasi partilerin, daha sonra da hem Türk hem de Kürt toplumunun Şeyh Sait efendiye sahip çıkması, onunla barışması ve “devlet anlayışı” haline getirilen “ihanet” yaftalamasından vazgeçilmesidir.
Bu yapılmadığı müddetçe samimiyet testinin geçilebileceğine inanmıyorum. Kim ne derse desin, yeni bir dönem de başlamaz. PKK’nın tasfiyesi ne kadar önemli bir ihtiyaç ve zaruret ise Şeyh Sait Efendi ile barışılması, “ihanet” ve “İngiliz ajanı” yaftalamalarının tasfiye edilmesi de o derece önemli bir ihtiyaçtır.