İnfak, sadaka ve zekat gibi hayırları eda ederken bazı şeylere dikkat etmek son derece önemlidir. Fakir ve muhtaç insanın o halini anmak, kendisine verilecek hayrı aleme ilan edercesine her tarafta yaymak hiç hoş değildir. Bu, muhtaç insanı üzer ve hayır yapan şahsın uhrevi ücret ve mükafatını da yok eder. Bu çok hassas konuyu iki yaşanmış olay ile siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.

Birincisi ünlü alim ve tasavvuf ehli merhum Gönenli Mehmet Efendinin bir hatırası:

'Gönenli Mehmet Efendi, Sultan Ahmet Camii'ne tayin edilince çevreyi incelemiş. Fakir ve düşkün kimseleri bulup alakadar olmak istemiş. O civarda oturan ama (kör) bir kimse olduğunu öğrenince ziyaretine gitmiş.

Selam verip :

– Efendim ben Sultan Ahmet Camii'ne imam geldim. Hem sizi ziyaret etmek hem de üzerime düşen bir vazife varsa onu ifa etmek isterim, demiş.

Âma adam:

– Hoş geldiniz Hocaefendi.. Allah razı olsun, demiş.

Hocaefendi:

– Maaşınız falan var mı? diye sormuş.

– Hayır, yok, cevabını vermiş adam.

Hocaefendi:

– Peki, başka yerden geliriniz falan? demiş.

Âma adam:

– Hayır, herhangi bir gelirim yok! demiş.

– Peki, neyle geçiniyorsunuz, diye sorunca; ama adam öfkelenmiş:

– Bundan size ne efendi? Bir de imamsınız. Rızık kimden hoca? Gidebilirsiniz!. diye terslemiş.

Hocaefendi çıkmak zorunda kalmış. Lakin o gece gözüne uyku girmemiş. Ertesi gün sabah yine gitmiş ve kapıyı çalmış. Âma adam içeriden:

– Kimsin? diye seslenmiş. Hocaefendi:

– Dün kovduğun yüzsüz imam, cevabını vermiş. Âma adam kapıyı açmış:

–Gene neye geldin? diye söylenmiş.

Hocaefendi:

–Hiç efendim, ziyaretinize geldim. Beni bin defa kovsanız da yine geleceğim demiş.

Âma adam:

– Adın ne senin? demiş.

Hocaefendi:

– Adım Mehmet Öğütçü, efendim. Gönenli Hoca diye tanırlar beni, diye karşılık vermiş. Âma adam bunu duyunca:

– Buyur gir içeri, konuşalım, diyerek içeriye buyur etmiş. Hocaefendi içeri girince ama adam:

– Kusura bakma hoca, dün kalbini kırdım.

Hakkını helal et, demiş. Hocaefendi:

– Estağfirullah efendim. Sizin gözleriniz görmez, kimsenin yardımına ihtiyaç duymuyorsunuz bu nasıl oluyor. Sırrınız nedir, meraktayım. deyince Âma adam :

– Benim sırrım şu Hocaefendi. Ben her gün kuşluk namazını kıldıktan sonra ;

'Ya Rabbi! Kuşluk senindir, güzellik senindir, nimet ve her şey senindir. Eğer rızkım gökte ise, yere indir. Yerde ise, çıkar. Uzakta ise, yaklaştır. Haram ise, helal et. Dar ise, genişlet ve elime ilet.' diye dua ederim.

Sonra ellerimi yüzüme sürer sürmez, biri gelir sağ dizime vurur. 'Aç elini!' der. O günkü ihtiyacımı verir gider. Kuşluk namazı kıldığım her gün bu böyle devam eder.

Aynı zat bugün de geldi ve sağ dizime vurarak benim kısmetimi verdikten sonra, sol dizime vurarak, 'Bunu da Gönenli Mehmet Efendi'ye ver.' dedi. Al kısmetini!…

Bu sözleri duyan, Büyük alim, fakirlerin ve talebelerin manevî babası Gönenli Hocaefendi 'İlahî ya Rabbi! Hikmetinden sual olunmaz.' diyerek içli içli ağlamaya başlamış..!

Hocaefendi bu hatırasını naklederken şunu ifade etmiştir : 'O ama adamdan bu mübarek kısmeti aldıktan sonra ömrü hayatımda hiç darlık ve sıkıntı çekmedim.

Ben hep acınacak insanları gezerdim..

Meğer acınacak o insan benmişim..'

İkincisi, teyzesinin evinde kalarak ortaokulu okuyan Nurullah Genç Hocadan:

'Teyzemin kocası bana yetmiş beş kuruş, kendi çocuklarına elli kuruş harçlık vermeye başladı. Allah Allah dedim beni çocuklarından ayırmadı, bir de bana fazla vermeye başladı. Biraz da rahatsız olmaya başladım. Çünkü ben yetmiş beş kuruş onlar elli kuruş alıyor. Teyzemin büyük kızı çekemedi ve bir gün sordu. Baba niye bize elli, ona yetmiş beş kuruş harçlık veriyorsun? Bir sıvacı olan o teyzemin kocası bakın ne dedi. Kızım sen benden yirmi beş kuruş daha istersin, elli kuruş daha istersin, istemez gider cebimden alırsın. Ama o isteyemez. Ona veriyorum ki istemek durumunda kalmasın'.

Evet fakir ve muhtacı istemek durumunda bırakmamak gerek. Rabbim hayırlarını usulüne göre eda eden zenginlerimizin sayısını arttırsın. Şu zor dönemde ihtiyaç sahibi kardeşlerimizi istemek durumunda bırakmasın.