Gazze sadece küçük bir toprak parçası olarak değil; İslam ümmeti için bir duruşun, bir vicdanın ve bir direniş ruhunun sembolü olarak görülmelidir. Eğer Gazze düşerse, bu sadece bir şehrin, bir bölgenin kaybı olmayacak, bütün ümmetin moraline ve geleceğine yansıyacak derin sonuçlar doğuracaktır. Bu yüzden konuyu sadece siyasi bir mesele gibi görmek büyük bir yanılgı olacaktır. Çünkü Gazze’nin kaderi, aslında ümmetin “haysiyet meselesi”dir.

Birincisi, Gazze’nin kaybedilmesi bölgedeki güç dengelerini tamamen işgalci israil lehine çevirir. İşgalci israil yıllardır Gazze’yi zayıflatmak ve bölgenin direniş damarını koparmak istiyor. Eğer Gazze tamamen düşerse, işgalci israil kendisini artık bölgede rakipsiz ve sınırsız bir güç olarak görmeye başlar. Bu da Filistin’in diğer bölgelerinde daha sert uygulamalara, yeni işgal yerlerinin genişlemesine ve bölgedeki sözde Arap devletlerinin sesinin daha da kısılmasına yol açar. Çünkü Gazze yıllardır israile “Dur” diyebilen tek güçtür. O nefes kesildiğinde bölgede kimse kolay kolay söz söyleyemez hale gelir.

İkincisi, Arap dünyası ve geniş anlamıyla İslam dünyası daha da dağınık bir görüntü verir. Gazze’nin düşmesi, ümmetin birlik olma ihtimalini daha da zayıflatır. “Nasıl olsa kimse bir şey yapamıyor” duygusu hakim olur. Bu duygu ise sadece Filistin meselesine değil; aynı zamanda ümmetin diğer sorunlarına da umutsuzluk ve karamsarlık olarak yansır. Bugün Gazze kaybederse yarın başka bir Müslüman halk da yalnız kalır. Çünkü, bir yerde zulüm cezasız kalırsa, başka yerdeki zalim cesaret bulur. Gazze’nin kaybı, dünyaya “Müslümanların direniş gücü artık bitmiştir” mesajını verir ki bu ümmet için en tehlikeli sonuçlardan biri olur.

Üçüncüsü, Gazze’nin düşmesi genç Müslümanların zihninde derin bir kırılma oluşturur. Bugünün gençleri sosyal medya üzerinden her şeyi görüyor. Bombalanan evleri, aç kalan çocukları, umut arayan insanları… Gazze düştüğünde gençlerin vicdanında “Biz bir şey yapamadık” acısı oluşur. Bu acı bazen öfkeye, bazen umutsuzluğa, bazen de kimlik zayıflamasına dönüşebilir. Çünkü ümmet bir ideale sahip olmazsa, genç nesil kendine ait bir kimliği taşımakta zorlanır. Gazze’nin direnişi bir kimliktir, o kimlik kaybedilirse gençlerin dünyayla ilişkisi de değişir.

Dördüncüsü, Gazze’nin düşmesi ümmetin siyasi ve ekonomik gücünün aslında ne kadar dağınık olduğunu ortaya koyar. 2 milyara yakın Müslüman varken küçücük bir toprağın savunulamayışı, ümmetin iç yapısındaki zafiyetleri net bir şekilde gösterir. Bu durum, Batı dünyasına ve işgalci israile “Müslüman ülkeler kendi aralarında bile mesele çözemiyor” imajını verir. O yüzden Gazze’nin zayıflaması, tüm İslam coğrafyasının diplomatik ağırlığını düşürür.

Beşincisi ve en önemlisi, Gazze’nin kaybedilmesi İslam ümmetinin kalbinde manevi bir boşluk oluşturur. Çünkü Filistin sadece siyasi değil, aynı zamanda dini bir meseledir. Kudüs ümmetin ortak kıblesidir; Gazze ise Kudüs’e giden yolun kapısıdır. O kapı kapanırsa Kudüs daha da yalnız kalır. Kudüs yalnız kalınca da ümmetin manevi bağlarından biri daha kopmuş olur. Gazze düşerse sadece Filistin değil, bütün ümmet zarar görür. Bu, coğrafyanın ve siyasetin ötesinde bir meseledir. Bugün Gazze’nin yanında durmak sadece yardım göndermek değil, bilinç oluşturmak, ses yükseltmek, dayanışma gösterme iradesini ortaya koymaktır. Çünkü ümmet Gazze’ye sahip çıkmayı başaramazsa yarın başka bir meselede daha güçsüz kalır. İslam ümmeti, bu defa daha ciddi, daha kararlı ve daha bilinçli olmak zorundadır. Gazze’nin kaybı, ümmet için bir sonun başlangıcı olabilir ama sahip çıkılması halinde yeni bir dirilişin başlangıcı da olabilir. Tercih bize aittir. Gazze’ye selam, direnişe devam!