Bismihi Teâla
Âdem’ den bugüne,
Xelil –i İbrahim’den günümüze süregelen bir hafıza.
Bu kültürel dinamik hafızayı
dini bir vecibeyle,
dini bir ritüelle sınırlandırmak,
nakıs kalmaz mı?
Toprağa akıttığımız o al kanla beraber
asıl ;
bencilliği, egoizmi, kibri toprağa gömsek;
olmaz mı?
Kurbanın kesiminden, etinden aldığımız iştiyakla;
paylaşmanın, ‘veren el’ olmanın lezzetine erişsek
olmaz mı?...
tatil kolaycılığına kaçış yerine
iç sese, özle yüzleşsek olmaz mı?
Bir bayram daha geldi,
hoş geldi sefa geldi.
Kadınlar, kızlar belki kınalı ellerle karşılamıyor.
Belki güzelim çocuklar başuçlarında elbiselerle,
tatlı düşlere dalmıyor.
Fakat yine de içte saklı samimi duygular var.
Coşku, neşe var.
Çocuğa bayramların özü, taşıdığı mana vs.
Kültürel bağla köprü kurma, sorumluluğumuz yok mudur?
Modern dünya hız, konfor ve bireyselliği dikte etse de;
Yavrucaklarımızın tecrübe ve deneyime hava ve su gibi muhtaç değiller mi?
Bayramları ‘’nostalji’’ değil; ‘’yaşayan anane’’ haline getirmek bizim elimizde.
Hasılı kurban aşkın, sadakatin ve teslimiyetin sembolüdür.
İbrahim ve İsmail şahsında cisimleşen temel argümandır.
Merhum Karakoç:
“İnsanın fedakârlığı olmazsa, toplum dirilemez” der.
Fehimi Kadim’in dile getirdiği
‘’Bilürem ıyd-i visâlün bana câvîd olmaz
Eyle kurbân beni kim böyle güzel îd olmaz.’’
Dile getirdiği dizeler mazlum Gazze’ye mütercim olsa gerek.
Kurban Bayramı’nız mübarek,
kalbiniz teslimiyetle dolu olsun.
Bahusus Gazze başta olmak üzere
tüm mazlumların kurtuluşuna vesile olsun.
(Allāhüekber Allāhüekber lâ ilâhe illallāhü vallāhü ekber
Allāhüekber ve lillâhi'l-hamd)
Kalın sağlıcakla…