Seçim vaatlerinden biri de dünyaya barış getirmekti. Şu ana dek 8 barış anlaşması imzaladım, dediği anlaşmaların göz önünde bulunduğu en görüneni “Gazze” ile ilgili olandı. Lakin işgalci israilin bine yakın ihlal yaptığı, çadırları ve istediği yeri bombaladığı, yardım kamyonlarının istenilen sayıda içeri girmesine izin vermediği gibi ihlaleler karşısında gıkı dahi çıkmadı. Her tarafta yeri geldikçe bu anlaşmayla övünüp son kaç bin yıldır Orta Doğu’ya kendisinin barış getirdiğini söylemekten de geri kalmıyor. Halbuki bu kışta kıyamette soğukta ölüm kalım mücadelesi vermeye çalışan Gazzeli mazlumların bu zulüm altında ölmelerini, suç ortakları olan diğer garantörlerle beraber sessizlik ve suç ortaklığı içinde seyrediyorlar.
Hani barış getirecekti ya! Venezuella’yı kuşatıp petrolüne konmak istemesi modern karayip korsanlığından başka ne olabilir ki? Barış istiyorum derken elini alttan alta silahının üstünde tutup tehdit eden, kovboy misali davranan bir hayduttan başkası da değil.
Meksika’yı, Panama’yı, Brezilya’yı aynı yöntemlerle tehdit etmeye barış diyor. Barışı, sadece onun dediklerini doğru yanlış ayrımı yapmadan koşulsuz kabul etmektir diye anlıyor. Nerde bir menfaat görse, gözünü korkutarak bir şeyler koparma sevdasındadır. Suriye’ye ait olan Golan tepelerini işgalciye “ben verdim oldu” diye kimin malını kime verdiğini düşünemeyen bir geri zekalı. Öyle ki o an düşünememiş, keşke düşüneymiş yahut aklına gelseymiş de işgalciden de bir bedel isteseymiş diye övündüğü haberler vardı dünya basınında. Tıynetine uygun bir davranış.
Ukrayna’nın değerli madenlerine konup topraklarını da Rusya ile pazarlık etme konusunda bir sıkıntı duymuyor. Mevzu ABD toprakları değil ki sıkıntı duysun.
Kendini dünyanın tek hâkimi gören bu tüccar bozuntusu dünyaya bakınca gördüğü suskunluk karşısında, istediğini yapma hakkını kendinde görüyorsa suç kimde acaba? Suskunluk, mazlumiyet değil, suça ortaklık etmektir. Unutmayalım ki her şey sarı öküzün gitmesi karşısında takınılan suskunluk sonrası gelişti. Uluslararası dayanışma ve hukuk, uluslararası bir direnci, adaletle ortaya çıkaramıyorsa ortaya çıkan ses, sessizlikle gelen zulüm ve bu zulme ortaklık olacaktır.
Barış ile geleceğini vaat edip dünyayı gümrük vergileri ile tehdit eden bu adam, asla barıştan yana değildir. Kendi ülkesinde bile karışıklıkların olması ve halkın ayaklanması karşısında asker sevkiyatları yapan bu zalimin oluşturduğu kaos, gittikçe artıyor. Göçmenleri sokakta, evde ve yolda terörist avlar gibi yakalayıp sınır dışı eden veya komşu ülkelerin hapishanelerinde para ile tutan bu Trump, ABD’nin başında çok kalmaz. Adı “Savunma Bakanlığı” olan bakanlığın adını “Savaş Bakanlığı”na çeviren bir adamın zihniyetinden, hususen aklından şüphe edilmez mi? Ares misali bir savaş delisi… İki dünya savaşına da bir deli sebep oldu. Dünya 3. bir savaşa bu delinin kuyuya taş atmasını bekleyecek mi? Ne diyordu incil: “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim.” (Mar.9:41; Luk.12:51-53; 14:26-27)