Aile, toplumun temel yapı taşıdır ve Türkiye'de hem aile yapısı hem de nüfusla ilgili önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntılar artık kendisini hem toplumda hem de bireyde göstermeye başlamaktadır. Bu yüzden 2025 yılı, Türkiye’de “Aile Yılı” olarak ilan edildi. Ailenin korunması, güçlendirilmesi ve toplumsal bağların kuvvetlendirilmesi, bu yılın temel hedeflerinden biri olarak öne çıkıyor. Ancak, Türkiye’de aile yapısı ve nüfusla ilgili birtakım sıkıntılar da gündemde yer alıyor. Dini değerlerden uzaklaşma, kentleşme, ekonomik zorluklar ve değişen yaşam tarzları, aile içi ilişkileri ve nüfus dengelerini etkiliyor. Peki, bu süreç nasıl gelişti ve gelecekte bizi neler bekliyor?

Türkiye, geleneksel aile yapısının önemli olduğu bir toplum olarak bilinse de son yıllarda büyük değişimler yaşanıyor. Küreselleşme, bireyselleşme eğilimleri, dini hayattan uzaklaşma eğilimleri ve ekonomik koşullar, aile içi ilişkileri dönüştürüyor. Gençler, artık daha geç evleniyor ve çocuk sahibi olma oranları azalıyor. Ayrıca, boşanma oranlarında belirgin bir artış gözlemleniyor. Uzmanlar, ekonomik belirsizlikler, kariyer odaklı yaşam tercihleri ve seküler toplumsal değişimlerin bu sürecin temel nedenleri olduğunu belirtiyor. Bundan dolayı aile eğitimi çok önemli ve bu eğitim ilkokuldan başlamalı. Daha sonra manevi eğitim verilmeli. Ardından ekonomik destek için iş ve aş imkânı oluşturulmalı. Çocuklar için destek paketleri güncel verilere göre olmalı. Annelik ödüllendirilmeli, ev kadınları baş tacı edilmeli. Türkiye’de doğum oranları düşerken, yaşlanan nüfus oranı giderek artıyor. TÜİK verilerine göre, nüfus artış hızı yıllar içinde gerilerken, doğurganlık oranı da azalma eğiliminde. Bu durum, gelecekte çalışma çağındaki nüfusun azalması ve yaşlı nüfusun artması gibi sonuçları beraberinde getiriyor. Sosyal güvenlik sistemleri ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından doğurganlık oranının düşmesi büyük bir sorun teşkil ediyor. Dolayısıyla nüfus artış hızının istenen seviyede olmaması büyük bir tehlike. Ev hanımları bu tehlikenin önündeki en büyük bariyer. Bunu muazzam bir güçle desteklemeliyiz.

Hükümet, aileyi güçlendirmeye yönelik teşvik paketleri sunarak doğum oranlarını artırmayı amaçlıyor. Doğum izinlerinin genişletilmesi, ekonomik destekler ve aileye yönelik sosyal politikalar gibi uygulamalar, gençleri evlilik ve çocuk sahibi olma konusunda teşvik edebilir. Ancak, yeterli bir dini eğitimin verilmemesi, tehlikenin yeteri kadar anlatılmaması, artan ekonomik ve sosyal baskıların bu süreçte ne kadar etkili olduğu, zamanla daha net anlaşılacaktır.

Ailelerin finansal yüklerini azaltmak için doğum ve çocuk bakımına yönelik teşvikler artırılmalı. Ev hanımları daha çok desteklenmeli. Emeklilik hakkı tanınmalı ve bu konuda ivedilikle yardımcı olunmalı.

Toplum, aile ve nüfus konularında bilinçlendirilmeli, uzun vadeli çözümler sunulmalı.

Çalışan annelere yönelik esnek çalışma saatleri ve kreş destekleri, doğurganlık oranlarını artırmak için teşvik dilmeli.

Geleneksel aile yapısının korunmasını teşvik eden sosyal projeler hayata geçirilmeli. Erken yaşta evlilik cazip hale gelmeli. Sadece çocuğuna bakmak isteyen anneler için alan açılmalı. Bu anneler çalışmak zorunda kalmamalı.

Bu anlamda HÜDA PAR’ın 25 yıl evli kalan kadınlara emeklilik hakkı çok önemli. Bu konuda hem hükümet hem de muhalefet de gerekli desteği vererek bu konudaki çalışmalar arttırılmalı.

Annelik ailenin direğidir. Aile toplumun kendisidir. Aileyi koruyamazsan tolumu da koruyamazsın. Toplumu koruyamayan .memleketi ve milleti de koruyamaz!