Bir 15 Temmuz'u daha geride bıraktık. Dokuz yıl önce ülkemizde hain bir darbe girişimi gerçekleştirilmek istendi. Ancak halkımız meydanlara çıkarak topyekûn, tanklara, uçaklara ve mermilere karşı bedenlerini siper etti. Hainlerin kurşunlarıyla 253 şehit verildi.
Eğer halkımız, her şeyi göze alarak meydanlara çıkmasaydı ve o şehitler verilmeseydi, bugün çok farklı bir Türkiye'yi konuşuyor olurduk. Eminim ki bu satırları yazamaz ve konuşmazdık.
En basitinden hainler kahraman, kahramanlar ise hain ilan edilecekti. Eğitim müfredatına ve resmî tarihe böyle yazılacaktı. Ama elhamdülillah, bu hain darbe gerçekleşmedi.
İslam coğrafyası üzerinde ve bunun bir parçası olan ülkemizde düşmanların çok farklı plan ve projeleri olmuştur. Fiilî olarak toprakların işgali, kültürel ve zihinsel işgal, ekonomik sömürü ve ambargolar, iç çatışma ve kaoslar, askerî ve postmodern darbeler...
Her seferinde farklı maskeler, farklı eller ve yüzler kullandılar. "Vatansever," "Kemalist Türk milliyetçiliği," "Kurtarıcı Kürt milliyetçiliği," "eşitlik," "özgürlük" gibi isim ve maskeler takmış, ama gerçekte hepsi dış düşmanların maşası ve uşağı olan hainler...
Bütün bunlar denendi ve miatları kısmen de olsa sona erdi. Ancak biri denenmemişti: Müslüman halkımızın manevi duygularını suiistimal ederek kendine çeken ve gün geçtikçe ülkenin köşe başlarını ele geçirmiş kirli güruh...
Allah Teâlâ, bu kalkışma ve şehitlerin kanıyla o kirli ve hain maskeleri indirdi. Ak ile kara, gece ile gündüz birbirinden ayrıldı. Büyük bedeller ödenmiş olsa da sonuçları itibarıyla hayırlı oldu. Dünyanın bütün basın ve medyası bu iş için seferber edilmiş olsaydı bu kadar etkili olmazdı.
Sokağa ve meydanlara çıkan halk, bir partinin ya da bir şahsın geleceği ve ikbali için değil, bu ülke ve halkın selameti, dış güçlerin bu topraklarda bir daha hâkimiyet ve tahakküm kurmaması için göğsünü kurşunlara siper etti.
Türkiye tarihinde bunun bir benzeri olmamıştı. Bütün askerî darbeler planlandığı gibi gerçekleşmiş, darbeciler hedeflerine ulaşmıştı. Ne bir direniş ne de bir halk ayaklanması olmuştu. Ama bu sefer öyle olmadı. Bu da Allah'ın bir lütuf ve keremiydi.
Ümmetin mazlum coğrafyalarında, Gazze ve Kudüs dahil dört bir tarafta, bu darbenin akamete uğraması için dua edildi. Türkiye'de bulunan milyonlarca mülteci, Türkiyeli kardeşleriyle birlikte meydanlara çıkmış ve tanklara karşı direnmişti.
Dün, şehitlerden Mehmet Karaarslan'ın mezarını ziyaret ederken dört tane Afrikalı genç kızın da mezar başında olduklarını gördüm. Bu dikkatimi çekti. Sorunca Türkiye'de eğitim gören Somalili ve Burundili öğrenciler olduklarını öğrendim.
Bu tablo, ispattır ki 15 Temmuz gecesi yapılan darbe, ümmetin ortak düşmanlarının bir darbesiydi. Dün Mısır'da Muhammed Mursi'ye karşı yapılan darbenin bir benzeri bu topraklarda yapılmaya çalışıldı. Bu topraklar tekrar emperyalistlere ve Siyonistlere peşkeş çekilmesiydi. Halk ve ümmet de bu hain kalkışmayı ve arkasındaki kirli eli tanımıştı ve öyle davrandı.
Allah'ın yardımı ve şehitlerin kanının bereketiyle bu hain darbe amacına ulaşmadı. Bu demek değildir ki düşman boş duracak, hain emellerinden vazgeçecek. Düşman her alanda fitne çıkarmaya devam ediyor. Aile kurumumuzu parçalayarak, neslimizi ve gençlerimizi ifsat ederek, zihinlerimizi işgal ederek, ekonomik alanda bizleri zor durumda bırakarak amacına ulaşmaya çalışıyor.
Allah, düşmanlara fırsat vermesin, hain planlarını akamete uğratsın, bir daha bu günleri yaşatmasın...