Yahudilikte Mesih gelmeden önce yeryüzünde bozulma ve karışıklıkların çoğalacağından bahsedilir. O kaos ve kargaşa Hristiyanlığa göre de Hz.İsa Mesih’in yeryüzüne ikinci defa gelişinden önce olacaktır.
İslamda da kıyamete yakın birtakım olumsuzluklardan söz edilir ve rivayetlerde ahir zaman diye belirsiz bir vakte çok atıf vardır. Bu dönemin, son peygamberin gönderilmesiyle başladığı söylenmiş ve Efendimiz sav, “ahir zaman peygamberi” diye de nitelenmiştir.
Bozulma, yozlaşma, değer kaybı, günahların alenileşmesi, yaygınlaşması, fıtrattan büyük sapmalar son onbeş asırda felaketlerin musibetlerin illeti olarak görüldüğü gibi bütün bunlar, insanın yeryüzü serüveninin tükenmeye başladığı şeklinde de yorumlanmıştır.
Sahihi Buhari gibi temel kaynaklarda da “Fiten” ve “Melâhim” başlıkları altında bu ahir zaman veya kıyamet alametlerine geniş yer verilince hatipler vaazlarında bunları terhib için çok kullanmışlardır.
İbni Kesir gibi alimler mesela bu ahir zaman fitnelerini şöyle özetlemişler:
“İnsanlar Kur’an’ın ehemmiyetini unutacak, namaz çok kolay terkedilecek, emanet gözetilmeyecek, faiz cahiliyedeki gibi helâl sayılacak, liyakatsiz kimseler idareye gelecek, anne babaya hürmet kaybolup kocalar eşlerinin emrine girecek, toplumlar geçmişlerini kötü anıp reddi miras yapacak, akşam imanlı yatan kişi sabah kâfir kalkacak, yöneticiler halka zulmedecek, şerrinden sakınılan kimselere itaat edilecek, ticaret, sahtekâr ve kötü niyetli kimselerin eline geçecek.
Camiler süslenirken ibadetler zayıf olacak. Cinsi sapkınlıklar çok gündem olacak, kadınlar yaşamın her alanında ön plana çıkarılacak ve erkek kadın rolleri karışacak, açık saçıklık ve hayâsızlık artacak, cihad terkedilecek, irşada itibar edilmeyecek, dini ilimler önemsiz görülüp yalnızca diğer ilimler öğrenilecek.
Kader kabul edilmeyecek ve fala meyledilecek.
Liderliğe uygun karakterler azalacak.
Beklenmeyen ölümler çoğalacak, dini suistimal eden hurafeci sofiler ve zahidler şöhret bulacak.
Akrabalık bağları ve sılayı rahim çok zayıflayacak.
Yalancılara inanılıp doğru konuşanlara güvenilmeyecek.
Okuyanlar azalırken kitapların sayısı artacak. Zelzeleler, yangınlar, seller, savaşlar, salgınlar ve yıldırımlar çoğalacak, yeryüzü kaynakları çar çur edilecek.”
Bunun gibi daha uzayıp giden birçok hadiseden bahsedilir. Bunları okurken “o zaman bu asrın kıyameti çoktan kopmuş” demekten kendimizi alamıyoruz da sadece bir Hadis-i Şerife yakından bakmakla yetinelim:
Genç sahabilerin en fakihlerinden sayılan ve 1170 hadis rivayet eden Ensari, Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh naklediyor:
Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Ahir zamanda yöneticiler eliyle ümmetimin başına öyle şiddetli belalar isabet eder ki, dünya bütün genişliğine rağmen kendilerine dar gelmeye başlar. Yeryüzü o kadar zulümle dolar ki, müminler o zulümden kaçıp sığınacak bir yer bulamaz...” (Hâkim, Suyutî)
Bu dünya hikmet alemi. İlahi takdirin, bizim bilmediğimiz nice sırlarıyla sürekli yazılıp silinen, kurulup dağıtılan, artırılıp eksiltilen, yükseltilip indirilen bir yaz boz tahtası.
Bizi ilgilendirmeyen lâhûtî ve melekûtî sahaya herhalde burnumuzu sokacak değiliz. Ancak ders çıkarmakla mükellefiz.
“Madem bu yöneticiler hep böyle sıkıntılara yol açmışlar o zaman devletsiz, idaresiz, âmirsiz bir model arayalım” diyemezsiniz.
Sonunda dönüp dolaşıp aynı hakikate gelmekten başka çaremiz var mı?
Neydi o değişmez gerçek:
Biz nasılsak öyle idare olunuruz.
Yöneticilerin yanlışları onun, şunun, senin benim ihmallerimiz, kusurlarımız, tevbe ve istiğfar ile teberri edilmemiş günahlarımız değil midir?
Peki “ne yapalım yöneticiler bizim aynamız” deyip de gidişata boyun mu eğilecek?
Maalesef işin bu kısmı koskoca bir urgan gibi yığınların boynunda cehennem vebali olarak durmaya devam ediyor.
Mazeretleri bitiren bir düğüm olarak.
Bir zillet mührü olarak..