İlginç Kareler; Haseke’deki DAEŞ-PKK/YPG Çatışmasında Ne Oldu?- -Balıkçıdan CFR’ye Erdoğan Sonrası Hesaplar!
-Haseke’de Ne Oldu?
Kuzey Suriye’nin Haseke İlinin Geweran bölgesinde bulunup bir kaç yıl önce okuldan dönüştürülerek Sinaa Cezaevi ismini alan binada farklı rakamlar zikredilse de 5 bin civarında DAEŞ tutuklusu bulunuyor.
20 Ocak akşamı, Sinaa Hapishanesine YPG militanları gibi davranan 100 kadar DAEŞ’li bir grup, bir gece ansızın saldırıyor.
Silahlı grup hapishane duvarını bombalı bir saldırıyla yıkarak çok sayıda militanın kaçmasını sağlıyor.
Ne olduysa bundan sonra oluyor.
Kuzey Suriye’de sözüm ona ‘Küçük bir devletçik’ kurduğunu ve idare ettiğini iddia ederek Kürdlere caka satan PKK/YPG veya ABD’nin adlandırmasıyla DSG-SDG kısacası alfabenin bilmem hangi harfinden müteşekkil bu yapı, kendi kontrolü altındaki bu cezaevi firarından sonra etekleri tutuşmuş ve derhal Uluslararası Koalisyon’a çağrıda bulunarak hava gücü başta olmak üzere Haseke’ye bakan bilumum görüntüleri istiyor.
Bir kez daha “Yardıma koşun!” feryadıyla kendini meydana atıyor.
Cezaevinden kaçmayı başarabilen birkaç yüz kişiye karşı 10 bin güvenlik görevlisiyle çevreyi ablukaya alan PKK/YPG, karada büyük zayiat verince ABD’nin özel kuvvetler komutanlığını derhal sokak çatışmalarında yanında görmek istiyor.
Çağrıya bigane kalmayan ABD haliyle bölgeye zırhlı araçlar sevk ediyor.
‘Kobani Saldırısı’ olarak zikredilen DAEŞ-YPG çatışmalarında, Türkiye sınırındaki silolara kadar kaçıp gizlenen YPG militanlarının şehri teslim ettikleri gerçeğine rağmen bu yenilgiyi bir zafermiş gibi anlatmaları ve ‘Büyük Kobani Direnişi/Zaferi’ diye propagandasını yapmaları daha unutulmamışken bu hapishane baskınında yine benzer bir hezimet yüzlerini kızarttı mı acaba?
Cezaevindeki mahkumlardan küçük bir kısmının kaçtığı basına düştüğü gibi Haseke halkından (PKK/YPG’nin beceriksizliğini bildikleri için) on binlercesi kendi imkanlarıyla şehri terk etmeye başlıyor.
Nihayette; çıkan çatışmalarda PKK/YPG, ABD ve koalisyonun yoğun desteğini yanına almasına rağmen yüzden fazla kayıpla olayı kontrol altına alabiliyor.
Her fırsatta ‘Rojava yerel yönetimi’ söylemiyle Kürdlere ‘Biz Kuzey Suriye’de devlet gibiyiz’ masalını anlatan PKK’nin gerçek gücü hafiften esen bir rüzgarın karşısında bir kez daha denendi.
Ortaya çıkan sonuç; on yıldır eğitilip donatılan sözde ordusunun Mao’nun tabiriyle “Kağıttan Kaplan” olduğu görüldü.
Bu arada Birleşik Ortak Görev Gücü-Doğal Kararlılık Operasyonları (CJTF-OIR) Komutanı Tuğgeneral Isaac Peltier’in “Bu, sonunda tutukluların asla kaçamayacakları sertleştirilmiş bir hapishanede olmalarını sağlama sürecini hızlandıran büyük bir IŞİD başarısızlığıydı” şeklindeki açıklaması da başka bir ilginçlik değil mi?
Haklı olarak ‘yoksa tüm bu yaşananlar önceden planlanmış mıydı?’ Sorusu sorulmaz mı?
Not: Buradaki mesele; PKK/YPG’nin beceriksizliğinin dile getirilmesi DAEŞ’in haklılığı veya becerisini göstermez. Meselenin özü; kendini Kürdlerin tek hamisi olarak dünyaya anlatan bu ‘Şişirilmiş Yapının’ bunca desteğe rağmen yıllardır bir arpa boyu yol alamamış olmasıdır.
-Balıkçıdan CFR’ye Erdoğan Sonrası Hesaplar!
ABD’nin dış ilişkilerini organize eden en önemli kuruluş olarak bilinen CFR’nin (ABD Dış İlişkiler Konseyi) Başkanı Richard Haas, Türkiye’nin en önemli sanayicilerinin oluşturduğu TÜSİAD’ın davetinde konuşuyor.
TÜSİAD’ın bu ülkede hangi kesimlere hizmet ettiği, ideolojisinin ne olduğu sır değil.
“Dünya, ABD ve Türkiye” başlıklı konferansında konuşan Richard Haas, çok ilginç noktalara vurgu yapıyor.
Haas, kısaca Biden yönetiminin Türkiye’de arzuladığı ve dahası hedeflediği iktidarı dile getiriyor.
Mevcut iktidar ile yani Erdoğan yönetimi ile ABD’nin ilişkilerinin eskisi gibi olamayacağını belirten Haas, şu ifadeleri kullanıyor:
“Burada yüzlerce, binlerce bireyden bahsetmiyoruz. Tek bir kişiden bahsediyoruz. Türkiye'de tek bir kişide çok fazla otorite var. Belki Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sonra onu takip edecek olan yöneticilerle farklı bir dış politika takip edilebilir ve ABD'ye daha yakın olunabilir. Buna memnuniyetle yaklaşırız.”
Haas’ın bunları söylemesine şaşırdık mı? Elbette hayır!
Aynen İmamoğlu’na şaşırmadığımız gibi.
İstanbul’un kara teslim olduğu bir günde Balıkçıya koşup İngiltere Büyükelçisi ile görüşen İmamoğlu da gelen tepkilere; önemli memleket meselelerini yani ‘Türkiye’yi konuştuk!’ diyerek karşılık vermişti.
Bu iki konuşmadaki ortak ilginç nokta; önemli yabancılarla ‘Erdoğan Sonrasının’ konuşulması ve planların yapılmasıdır.