• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Müslüman ülkelerdeki Cumhuriyetlerin kuruluşuyla yaşıt olan “Kürd Sorunu” her geçen gün bir çıkmaza doğru sürükleniyor. Bu teşviş ve karışıklık, resmi ağızlarca açıkça kabullenilmese de yabancı ve yerli etkili çevrelerin artık açıkça kabullendiği 8-Şubat-2011`de Norveç`in başkenti Oslo`da başlatılan süreçle de artmış bulunmaktadır. Hükümet, Oslo Süreci ile halka rağmen bir çözüm arayışına girmiş bulunmaktadır. Bu süreçle halk yerine, ayrımcı-faşist çevre muhatap alınmış, yerliler (Kürt halkı) yerine yabancılar ya da beyaz Kürtler merkez seçilmiştir. Temeli, Kürt ırkçılığına dayanan güç veya oluşum -kim olursa olsun- bunun güç ve kabiliyeti ne olursa olsun, “Kürt sorununu” çözmeye muktedir olamayacaktır. Kürt haklarını savunmanın yolu, Türk-Kürt düşmanlığından geçmediği halde, tarihsel geçmiş ve birlikteliğe rağmen, bu hakları, kin ve nefret tohumları ekmenin vesilesi olarak bilen çevreler mevcuttur.

Sayın Başbakanın A planı çözüm yolu olarak, silahlı ayrılıkçı güçleri “Kandil`den indirme konusu da umulanın aksine, kardeşliğe değil, Kürt -Türk milliyetçi/ayrılıkçılarına hizmet etmiştir. Bu girişimde, PKK özellikle kan ve gözyaşının dinmesini istemediğini, gerginlik istediğini açıkça vurgulamış, göstermiştir. Acının dinmesi hatırına, hassas olunması gereken bir ortamda, adeta şov yapılmıştır. Tüm bunlara rağmen hükümet kıbleyi yanlış belirlemeye devam etmiş, halkı ve onun öz geçmişini temsil eden muhafazakâr/İslamcı çevreleri hele hele Mustaz`afları muhatap almamaya özen göstermiştir. Çözümün (B) planı olarak Öcalan`la görüşme düşünülmüş ve muhtemelen de görüşülmüştür. Apo`nun Kandil`i, Kandil`in Apo`yu temsil derecesinin şaibesinin gerçeğe döndüğü bir ortamda Apo`dan da bir çözüm çıkarılamamış, çıkmamıştır. Sonra(C) planına sarılan hükümet kanadı bu kez yine aynı dağın gülü olan “Vekil”ler ile bir çözüm çıkarmaya çalışmıştır. Vekillerin de kendi kendine yeterlilik ve hür karar verebilme sorunları öteden beri var olan bir gerçek olduğundan sonuç, yine ölü bir doğum olmuştur. Vekillerin oturdukları bir görüşmede ilgili konuda “evet/hayır” demek için bile yarını bekledikleri, temsilde, kendi konumlarının ne olduğunu pek bilemedikleri de bir vakıa.

Kafası iyice karışan hükümet çözüm ararken bu kez (D) planını keşfediyor ve 30 Haziran 2012`de Leyla Zana ile görüşüyor. Zana, “…bu işi Sayın başbakan çözebilir” derken belki de ciddiydi ama Kandil`de ve halk nezdinde temsil gücünün ne olduğunu bilememenin şaşkınlığıyla ortada kalıyordu. Çözümde bir kısır döngü yaşayan Başbakan; “Sır küpüm” dediği özel temsilcisi Mit Müsteşarı Hakan Fidan`la yürüttüğü görüşmeleri “…iletişimdeki samimiyetsizlikten dolayı kestiklerini`` belirtirken şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.

Gelecekteki çözüm de şimdiden belli; Başbakan “gerekirse (yine) Apo ile görüşürüz” derken yarının güzergâhını da belirlemektedir. Allah aşkına, şöyle bir bakalım; gelecek (E) planına kadar olan senaryoların içinde, Kürd halkının geçmişine damgasını vuran İslam ve inanca yönelik bir çözüm var mı? Şu danışmanlar, Başbakanı nasıl bilgilendiriyor. Kürdistan`da, adil temele dayalı Kürt/Türk kardeşliğini isteyen ve özel/dini günlerde yüz binleri meydana döken mustaz`af ve mazlumları görmemek artık halis niyet olamaz. Bu gaflet de değil, başka bir şeydir. İslami çözüm varken, bizim oğlan bina okur. Sonumuz hayrola.