• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

1912 yılları İslam coğrafyası için tam bir yenilgi, hezimet ve hüzün yıllarıdır. Bu yıllarda, her cephede on binlerce şehid ve her biri bir ülke anlamına gelecek birer toprak kaybı olmaktaydı. Osmanlının şahsında ümmet, üstünde karabulutların dolaştığı öz vatanında, kara günler yaşamaktaydı. Bu, bir teslim olma ve yok oluş demiydi. Batı`nın “Hasta Adam” dediği o büyük çınar defnedilmekteydi. Dönemin anneleri evlatlarını, akıbetini bilmedikleri cephelere yollamakta ve bunların ezici çoğunluğundan da bir daha haber alamamaktaydılar.
Dönemin filozof lakaplı şairi Rıza Tevfik Bölükbaşı durumu şöyle resmetmektedir:

Yüce Balkanları duman bağlamış
Gene mi gurbetten kara haber var?
Seher vakti, burada kimler ağlamış?
Çemenzar üstünde taze çiğler var
Ufukta iz gördüm kızıl bayraktan
Dumanlar ağıyor nemli topraktan
TEKBİR sadaları gelir uzaktan/
Hudut boylarında sanki mahşer var!

Bu mısralarda anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi söz konusu olan Balkan harbidir. Şiirde kastedilen dönem, Ehl-i salib bayraklarının İslam coğrafyalarında dalgalanarak yol aldığı devirdir. Bu arada, yiğidin hakkını da yememek lazım. Osmanlı sekerat anında bile kaçıp sıvışmamış; vuruşarak, onbinlerce şehit bırakarak adeta her adımda mum gibi eriyerek ancak bir yeri devretmiştir. Mesela sadece Gazze şeridinde İngilizlere karşı yirmi bin şehit verilmiştir. Hudut boyları, tekbirlerle inlemiş, verilen şehitlerle bir ümmet şenliği yaşatılsa da akibet, hep hezimet ve hüzün olmuştur. Dönemin bir de asıl cephesi olan kadın yüreği var. Hafî bir dil ve alfabe ile yazılmış, hala okunamamış destanlar o yüreklerindir. Bölükbaşı`nın resmettiği de o kadınlardır. İşte:
Tanıdım sesinden zavallı kadın
Dillerde destandır her zaman adın
Bilirim şerefle doğdun yaşadın
Söyle destanını dinleyenler var.

Ancak bu gün anlaşılabilen o dönemin çilekeş kadını, çoğu zaman, maalesef sosyal ve siyasi hesapların dışında tutulmuştur. Bu bir kader, cehalet veya ihmal midir bilmem ama erkeğin de paylaşması gereken bir yürek yarasıdır. 1912`deki kadın cephesinin güzergâhı bu. Hüzün, gözyaşı, ağıt, matem. “Giden gelmiyor acep nedendir” türküsü de aynı dönemindir. O dönemin kadını, evlat ve toprak yitiriyor hem de ezan seslerinin inlediği yerlerin “çan, haç, fötr…” alanlarına dönüştüğünü görüyor. Kayıp, maddi ve manevidir. Yani İslam`ın sesi soluğu kesiliyor, direniş cepheleri bir bir çöküyor. Âlemlerin Rabbi “Günlerini insanlar arasında döndürdüğü…” için gün Batı âleminin dirilişten de öte şahlanış günü olmuş.
2012`deki manzara da 1912`den farksız gibi ama bir farkla; bu gün, İslam`ın “Gözyaşı, ağıt, tekbir ve şehidi…” batı emperyalist dünyasına fena batıyor. İslam âlemi “gözyaşı, ağıt, tekbir ve şehit…” verdikçe Batı`da felaket deryalarının suyu kabarıp, hayat alanlarını yok ediyor. Baksanıza Hz. Hüseyin`in Kerbela`daki kıyamı, mezhebi aşıp artık ümmete malolmakta; Gazze`ye tüm mezheplerin silahları akmakta; anneler, giden evlatlarının kanlarının mübarek zaferlere dönüştüğünü, dönüşeceğini hissetmektedir. İslam âlemindeki ebeveynlerde “Benim şehidim var; şehit annesiyim/babasıyım…” gururu, bir müessese gibi kurumlaşarak yayılmaktadır. Verilen her şehit, Batıya ve özellikle de siyonizme pahalıya mal olmaktadır. Ey Bedir, Mute, Rıdvan bi`ati, Haçlı savaşlarını; Tarık bin Ziyad, İbni Arabi, Biruni, İbn-i Rüşt, Cabir, Gazali, Seyyid Kutup, Şeyh Said`i…” özleyenler; artık görsenize “Fatıma, Zeynep, Esma binti Ebubekir ve Bint`ül Hüda`yı…” özleyenler, işte onlar yanıbaşımızda, haber ekranlarında, küfrün, çağdaş şirkin, münafığın, işbirlikçilerin, gafillerin, zalimlerin ağzına ve gözüne ve eline bakın oralarda görürsünüz. Bediüzzaman`ın deyimi ile; “Safınızı bulamadığınız, karıştırdığınız zaman; küfrün uzun menzilli silahlarının dövdüğü cephelere bakın…” Hamza, Hüseyin; Zülfükar, Asa-yı Musa da ordadır.


Şükür İlahi, andolsun, bu devirde bizlere kutsi sahneler, yılların küllerinden doğan dirilişler gösterene! Andolsun insana vicdan, basiret, onur verene! Andolsun bir ölüp bin dirilene! Ve Amerika ve siyonizmin sunduğu yalancı cennetlerin tam ortasına tükürene ve evladını, dikenler içinden geçen cennet yoluna yollayan annelere! Ve ‘bu senin için adağındır İlahi!` diyenlere! Veyl olsun söz ve kalemini yeryüzünü kana bulayanların şerrinden kurtulmak için zalim sultanın emrine sunan; ve veyl, bu günün, İslam`ın gür sedasının günü olmakta olduğunu göremeyene! Şükür Rabbim güneş yine doğudan doğuyor.