• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
‘‘İslami coğrafyalardan kasıt, Müslümanların dünya savaşları öncesinde devlet kurdukları ve ya çoğunluk oluşturdukları tüm yerler; “İslam şeriati``nden kasıt da Kur`an ve sünnete dayalı İslami cumhuriyet yani, Resulullah Efendimizin (a) kurduğu devlet; “yeniden sözcüğü” ise İslam baharı ile beliren dört bir yandaki hareketlilik ve diriliş kastedilir.

Yaşadığı toplumu yönetmeye talip olan İslami çevrelerin bir söylemi olmalıdır ki bu, halka giderken kullanılacak klişe söz, merkez olabilecek slogan ifade veya bayraklaşabilecek olan yol haritaları olsun. Şunu açıklıkla ve peşinen ifade etmeliyiz; Müslüman dava erinin duruşu, elbette ve tabi ki kendi şeriatı dâhilinde ayrıca vahye dayanmak zorundadır. Başka bir deyişle kaynak, beşeri değil ilahî olmak zorundadır ancak çağın da global olarak bir duruşu, oluşturduğu bir şeriatı oluşmuştur ve de vardır. Çağımız, doğu ve batı denilen iki cepheye ayrılmıştır. Batı âlemi, seküler-kapitalist diye bilinen ABD ve AB ülkeleri hatta Çin ve Rusya versiyonları; Doğu denince de yeniden dirilişe geçen İslam âlemi akla gelir. Batı`daki iktidarlar için mücadele veren iktidarlarda, ‘Hıristiyan Demokrat` ve ‘Liberal-laik` kesimler gibi bir düalizm gözükse de aslında siyaset sahnesinde hepsi de birdir. Çünkü İsa (a) Batı`da Sezar`a kurban edileli ve “Tanrı`nın hakkı tanrıya, Sezar`ın hakkı da Sezar`a” olalı yüzyıllar oldu. Laiklik kökleşti ve İncil, hayatın dışı olan katedrallerin mahzenine atıldı.

Doğu`da yani Müslümanlarda durum çok farklı. İslam, yani Kur`an ve Sünnet`in tarif ettiği yönetim şekli hala birinci alternatif; hala her ülkede, ya çarpıtılmış şekliyle iktidardır ya da iktidara talib ve ya bu yönetimleri zorlayan birinci karşı muhalefet ve ya inkılapçı güçtür. Dünyanın hâkim güçleri, galibiyetlerinin sonunda yapay muvaffakiyetler sundukları yerli kahramanlar eliyle İslam`ı, kendi coğrafyasında muhalefet durumuna düşürüp hayat hakkını yok ettiler. Bunun sonucunda da Doğu`yla doku uyuşmazlığı olan sekülerizmi sundular. Müslüman halkların nezdinde hep bir yabancı misafir olarak algılanan sekülerizm, topraklarımızda kıt kaynakların kaynağına, emperyalizme vekâleten kondurulan bir mutlu azınlık da oluşturabildi. İşte sıkıntı tam da burada.

Müslüman toprakların öz evladı, zamanla “Allah`ın günleri döndü dolaştı...” kendi toprağının, halk ve kaynaklarının en meşru ve adil idareciliğine talip olduğunu dillendirdi. İslami kesimin potansiyeline bakıldığında İslamcıların, halkın dünya hayatlarını mamur edebilecek birikime sahip olduklarına inanmak da mümkün. Bu durumu, oluşturdukları mevcut “dernek, vakıf, cemaat, cemiyet...” gibi sosyal oluşumların, seküler çevrelerindeki emsallerine göre, gösterdikleri performanslarında da gözlemlemek mümkün. Seküler iktidarlar, hakikaten bir türlü yerli olamadılar, olmayı da başaramadıkları gibi kendi halklarına da benzeyemediler. Çünkü varlıklarının esbab-ı mucibesi de meşru değildi. Muhtelif renk ama hep aynı tarzda yönettikleri iptidai İran, Mısır, Arabistan, Yemen, Libya, Pakistan.. gibi ülkelerde %95 zenci; %5 ucube beyaz ırk ürettiler.
Müslüman ülkeler arasında, artık cetvellerle çizilmiş haritalar kifayetsiz, sınırlara gerilen tel örgüler ve mayınlar gereksizliğe doğru gidiyor gitmiş bile. Kanımızca buralarda, iktidara talip olan Müslüman da şer`î söylemine giderken; -Müslüman halkların, yerli işbirlikçilerin gösterdiği yılların çabasıyla üçe bölündüklerini, bu vesile ile de- nimete konanlarla eşit olmayan/olamayacak tarlalarda çalışacağını iyi bilmeli. Üçe bölünmüş Müslüman halkın(?) birinci ve en büyüğü % 90 inançlı (muhafazakâr) kesim; bu %90`ın içinde de meşruiyetçi ikinci kesim ve üçüncü kesimi oluşturan %10`luk diyebileceğimiz laik kesim oluşturuyor. Müslümanın söylemi ‘meşruiyet` (İlahi çizgi) olmalı. “Meşruiyet kavramı” yer, zaman ve zemine de uyacak bir kavramdır. Bunun aksi de “ğayr-ı meşruluktur.” Zaten İslam ülkelerindeki rejimler, iktidarlar, yasalar da genellikle meşru olmayıp, insanî zemine de istinat etmemektedirler. O zaman, haklılığına inananlara deriz ki; haydi Musa, işte hırka, işte asa! Nesrun min-ellahi ve fethun karîb.
Selam ve dua ile.