• DOLAR 32.541
  • EURO 34.962
  • ALTIN 2454.882
  • ...
İnsan hakkı kavramı tarihten beri kullanılan ve bir kurum veya kuruluşa meşruiyet kazandıran sihirli bir sözcüktür. Kuruluş amacı veya niyeti ne olursa olsun bugün evrensel hukukta bu kavrama aykırılık taşıyan her düzenleme pozitif hukuk içinde kalsa bile geçerli kabul edilmemektedir.

İnsan hakkı kavramı tarihsel bir birikimin sonucu da olsa kelime olarak 20.yüzyılın başlarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Öncesinde doğal hukuk anlayışına bağlı olarak doğal haklar veya insanın, sırf insan olması nedeni ile sahip olduğu haklar olarak ele alınmıştır. Bu kavram uğruna nice düşünce akımları ortaya çıkmış ve nice devletler yok olmuştur. Bu haklar aslında tarihsel süreç içerisinde içinde doğduğu topluma göre de farklı anlamlar yüklenmiştir.

Kimi düşünce tarzları buna hiçbir sınır çizmemiş kimisi de belli sınırlar koymuştur. Örneğin liberal bakış açısı insanı en üst norm kabul eder ve insanın mutluluğu için bireysel hakların üstünlüğünü kabul eder. Eğer insan mutlu edecek bir hakkı olduğunu düşünüyorsa ve bu başkasının hakkına da zarar vermiyorsa bu yapmak istediği şey onun hakkıdır. Bu yönü ile istek evrensellik de taşıyorsa, bu insan hakkı olarak kabul edilir. Dolayısı ile insan hakkı kavramı her türlü düşünce sisteminin üstündedir. İnsan hakları hiç bir düşünceye veya kuruluşa hizmet etmez aksine her şey bu kavrama hizmet etmekle mükelleftir.

Günümüzde insan hakları da neredeyse bu çerçevede algılanmaya başlanmıştır. Bu anlayış bir takım değerlere şüphe ile yaklaşmaya başlamıştır. Din kuralları, genel ahlak, adap, milli irade gibi kapsayıcı ve kuşatıcı kavramların toplumda ön plana çıkması halinde bunların insan hakları açısından tehlike oluşturacağı ve bu nedenle bunların insan hakları ile uyumlu olduğu ölçü de kabul edilmesi gerektiği belirtilmekte ve neredeyse öyle kabul görmektedir. Yani günümüz modern anlayışına göre insan hakları kavramı temel normdur ve bu her türlü kural ve iradenin üstündedir. Anayasalar, kanunlar ve her türlü düzenleme buna uygun olmalıdır. Bu tür düzenlemeler ancak buna uygun olduğu ölçüde kabul edilebilir.
Oysa insan hakkının en temel öğelerinden biri aynı zamanda ahlaki bir takım özellikler de taşıyor olmasıdır. Bu nedenle insani bir hak olması nedeniyle insani fıtrata uygunluk taşıyor olması gerekmektedir. Ahlaka, genel adaba aykırılık taşıyan, toplumu ve bireyi ifsada götüren bir takım modern sayılan kabullerin insan hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere “insan hakkı” kavramı 20.yüzyılla beraber sınır tanımayan bir kavram haline dönüştürüldüğünden ve insan hakkı bu sınırsızlığın tamamını ifade ettiğinden ötürüdür ki son dönemlerde “insan hakkı” kavramı yerine muhafazakâr kesimlerde “İnsani haklar” kavramı kullanılmakta ve bence bu çok da yerinde bir uygulamadır.
İnsani hak, insanın doğasında var olan fıtraten sahip olunan, genel ahlak ve adapça da korunan ve bu nedenle bireyi ve toplumu felaha götüren ve aleyhine bir düzenleme kabul edilmeyecek bir kavramdır.

Ülkemizde de hep anayasanın da ötesinde bir temel normun olduğu kabul edilmekte bu temel normun Uluslararası anlaşmalar ve anayasanın giriş kısmında sayılan ilkeler olduğu, bunların başında da insan haklarının geldiği kabul edilmektedir. Zaten sırf bu kabul nedeni ile mesela başörtüsü düzenlemesi esastan incelenemezken Anayasa Mahkemesi kendinde bu hakkı görmüş ve bu giriş kısmında sayılan hususlara aykırılık taşıdığı inancıyla düzenlemeyi iptal etmişti. Oysa gerçekten ülkemiz insani haklara dayalı bir ülke olsa örtünme hakkının en temel insani hak olduğu gerçeği karşısında bu hususta fazlaca bir direnme göstermeyecekti. Bunun örnekleri çoğaltılabilir.

Görüldüğü üzere insan hakları kavramı ile insanî haklar kavramı arasında mukayese kabul edilemeyecek derecede belirgin farklar vardır. Bu nedenle günlük hayatta karşılaşılan sorunların çözümünü “insan haklarına aykırıdır” gerekçesi ile karşı çıkılırsa aynı şey genel ahlaka aykırı bir talepte bulunan muhatabımızca da öne sürülebilir ve kendisine haklılık kazandırmış olabiliriz. Sonuçta dayanılan gerekçe aynıysa her ikisinin de kabul edilmesi gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Bu nedenle İnsan hakkı değil, İnsani haklar kavramına dilin daha çok alıştırılması gerekmektedir. Zaten söylenen de o dur, insan hakları insani de olmak zorundadır. İnsani olmayan bir hak, insan hakkı olarak kabul edilemez.
Selam ve dua ile…