• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Sosyolog ve tarihçi İbn-i Haldun, devleti canlı bir organizmaya benzetir. Devletler de insanlar gibi doğar, büyür, gelişir ve ölürler. Yerlerine yeni devletler gelir ve onlar da aynı aşamadan geçerek yıkılır. İbn-i Haldun’a göre bu süreç ortalama 120 yıl sürer. Bu döngü de tarih boyunca bu şekilde devam edecektir.

İbn-i Haldun’un bu tezi, sünnetullahla da uyuşmaktadır. Bir devlete biçtiği ömür olan 120 yıla bazı devletler ulaşamamış bazıları da bunun birkaç katı ömür sürmüştür.

İbn-i Haldun’un söyledikleri, yazdıkları sadece muasırları tarafından değil, günümüze kadar olan tarihçi, sosyolog ve hükümdarlar tarafından okundu, dikkate alındı.

Bunlardan bir tanesi de İngiltere’de farklı görevlerde yer alarak 1908 yılında İngiltere Başbakanı olan Henry Campell’dır. Campell, tarih felsefesine düşkün biriydi. ‘Üzerinde güneşin batmadığı ülke’ olarak tanımlanan Britanya’nın da bir gün yıkılacağını iyi biliyordu. Bu durum onu endişelere ve arayışlara sevk etti.

 ‘Batı uygarlığının bir parçası ve temsilcisi olan Britanya’nın, dolayısıyla da Batı’nın ömrünü uzatmak, var olan dünya hâkimiyetini kalıcı kılmak, egemenliğini sürdürmek için neler yapılmalıdır’ sorusuna cevap aradı.

Campell, bu soruyu İngiltere ve Fransa’daki üniversitelere yöneltti. Üniversitelerden gelen cevaplar ve analizler, sonradan ‘Campell Belgesi’ olarak şekillenecek olan belgeyi ortaya çıkarttı.

Bu belgede, Britanya ve Batı’nın maslahatı için dünya 3 farklı bölgeye ayrılmalıydı.  

Birinci Alan: Hristiyan Batı Bloğunu oluşturan ve ona hizmet eden devletleri içine alan bölgedir. Dünya hâkimiyeti hiçbir şekilde Batı bloğu dışında bir devlet ve gücün kontrolüne girmemelidir. Dünyayı kontrol edecek, yönetimini elinde bulunduracak güç her daim Batı dünyasından bir devlet olmalıdır. Madem yıkılan devletin yerini başka bir devlet alıyorsa yeni kurulacak devlet de Batı dünyasının içinde olmalıdır. Bu, garanti altına alınmalıdır.

İkinci Alan: Batı uygarlığı ile çıkarlar noktasında çatışsa da değerler bakımından çatışmayan sarı/tarafsız medeniyettir. Bu alanda yer alan devletlerle Hristiyan dünyanın çıkarları doğrultusunda ticari ve farklı ilişki kurulurken, bu dünya ile kültürel alanda da savaşılmalıdır.

Üçüncü Alan: Yeşil bölge-medeniyet: (Normalde tehlikeli alan kırmızı, dost alanlar yeşil olarak isimlendirilir ama burada tam tersi ‘yeşil’, olarak isimlendirilmiştir. Bu da gösteriyor ki Batı medeniyeti İslam -yeşil- ile savaşıyor.) Bu alan, Batı dünyası ve değerleriyle çatışan, savaşan bölgelerdir. Bu alan, Batı dünyası için bir tehdittir. Ne olursa olsun bu yeşil medeniyet ve bu alandan bir devlet ilerlememeli, dünyayı kontrol etmemelidir. Buna yönelik tedbirler alınmalıdır.

Bu tedbirler de üç ana başlıktan oluşmaktadır.

1- Yeşil bölge devletleri bilim ve teknolojiden mahrum bırakılmalı. Bilginin bu devletlerin eline geçmemesi için bilgi kontrol altına alınmalıdır.

2- Bu devletleri meşgul edecek sınır problemleri üretmek ve bunları sürekli kaşımak.

3- Bu alandaki devletlerde azınlıkları sürekli olarak kışkırtmak. Bu devletlerin toplumsal dokularını zedelemek, sürekli dış müdahalelere maruz bırakmak.  

Campell Belgesi, teoride kalmadı. Bütün maddeleri Batı dünyası tarafından adım adım uygulandı ve uygulanmaya devam ediyor.

Britanya’nın yıldızı söndü ama onun yerine Batı dünyasını temsil eden ABD’nin yıldızı parladı.

Yeşil bölge olarak adlandırılan İslam âlemi parçalandı, onlarca küçücük devlete bölecek Sykes-Picot Anlaşması imzalandı. Kürtler, Türkiye, Irak, İran ve Suriye arasında 4’e bölündü. Beluçlar, İran, Afganistan ve Pakistan arasında 3’e bölündü. Arap aşiretlerine devletler kurduruldu. Sınırlar doğal ve tabii olarak değil, sorun ve çatışmalar çıkartacak şekilde belirlendi.

 İslam âleminin bağrına bir hançer misali batırılan Siyonist rejimin kuruluşunu hazırlayan Balfour Deklarasyonu, 1917 yılında İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour tarafından yayınlandı. Ve İngiltere’nin himayesinde siyonist devlet kurduruldu.

İslam âleminde bir devletin güçlenmesine, sanayi-teknoloji, bilim ve eğitimde ilerlemesine izin verilmedi.

Bu şeytani plan halen devrede ve işlemeye devam etmektedir.

Bu şeytani planı akim bırakmanın yolu; aramızda ittihat ve kardeşliği pekiştirmek, sağlamlaştırmak, adaleti ayakta tutmak, her alanda birbirimizle yardımlaşmak, uhrevi ve dünyevi bilgiye uluşmak ve yaygınlaştırmaktan geçmektedir.