Zilan Deresi: Bir Ümmet Coğrafyası
Temmuz 1930
İbrahim Nebi`den bu yana, Hak uğruna, ‘Savaş` deyince savaşan, ‘barış` deyince barışan Zilan, kulakları sağır eden mitralyöz sesleriyle sarsıldı. Gelen tanıdıktı.
Musul`u, Kerkük`ü, 12 Adalar`ı, Batum`u, Batı Trakya`yı… kaşla göz arasında gavura teslim eden adam, tepesine çullanmıştı.
“Siz Doğu Türkleri(!), ne hakkınız olabilir ki! ‘Kürt`üz` diyorsunuz. Yoksunuz tarihte. Devletiniz yok. Adınız yok. Sanınız yok.”
Biliyorlardı. Milli Şef onların dilini, dinini; madddesini, manasını; dününü bugününü geleceğini inkar ediyordu. Yaradan`ı reddeden neyi reddetmezdi ki?
Oysa Selçuklu, Osmanlı… bir ırk devleti değildi. O yüzdendir ki bir ırkın adıyla anılmamıştı. Padişahın Türk, vezirin Kürt, sadrazamın Boşnak, şeyhülislamın Arnavut, mimarın Ermeni olması, Osmanlı`yı küçültmemiş, aksine İzlanda`ya kadar taşımıştı.
Sudan`da, Somali`de, Gana`da 5 asır emperyalizme geçit vermeyen bu ruhtu.
Alman-İttihat işbirliği Çanakkale`de, Sarıkamış`ta ümmetin soyunu kırmış; lakin zor oyunu bozmuştu. Zilan`ın, Tek Parti`ye eyvallah`ı yoktu. Ağrı`nın buz kesen sularında abdest alıp, Kabe`yi merkez edinen Zilanlı, en yüce yakarışla Rabbine koşuyordu.
Zilan`ın devletle işi olmazdı. Başkentin varlığını hissetmezdi bile. Alır satar, çalışır çabalar, dövüşür barışır, ‘günün anlam ve önemine uygun olarak` Cuma`yı, Kadir`i, Teravih`i, Bayram`ı iple çekerdi. Heybesinde, çıkınında, bohçasında, azığında ne varsa paylaşır; umut olurdu.
Lakin zinde güçler, Zilan`ın dimdik duruşunu, asaletini, sevdasını hazmedemedi.
Cumhuriyet`e göre:
“Bunların alelade hayvanlar gibi basit sevki tabilerle işleyen his ve dimağlarının tezahürleri, ne kadar kaba hatta abdalca düşündüklerini gösteriyor… Çiğ eti biraz bulgurla karıştırıp öylece yiyen bu adamların Afrika vahşilerinden ve Yamyamlardan hiç farkı yoktur.”
Zilanlı kazma kürek düşman kovalarken, Cumhuriyet`in baronları ‘Le Cafe`de zar atıyordu.
Tek Parti, Harf Devrimi bahanesiyle Osmanlıca tapu kayıtlarını Latin harflerine çevirmiş, Zilanlının on binlerce dönüm arazisini bir gecede gasbetmişti. Zilanlı artık toprağının sahibi değil; göbeğini kaşıyan, örümcek beyinli, bidon kafalı bir marabaydı.
Elbette “Çiğ eti biraz bulgurla karıştırıp öylece yiyecekti.” Tek Parti, elinde avucunda ne varsa soyup soğana çevirmişti.
Sistemin lordları, parayonak bir korkuyla Zilan`ı kuşattı. Ebucehil`in Uhud`a putlarıyla gelmesi gibi, Başkentteki toteme kurban sunuyorlardı.
Birbirine sığınan, dünyalık gözlerle son kez bakan on binler, Zilan Deresi`ne sürüldü. “Allahu Ekber!” nidalarıyla şehadete uçan Zilanlının haykırışını melekler duydu, kayda geçti.
Tepelerine inen teyyare mermileri bir anda binlercesini Rablerine kavuşturdu. Zilan Deresi haftalarca kan aktı. Yetmedi, toplum mühendisleri kara propagandaya kalkıştılar.
Oysa şehadete koşanların ‘ırk` derdi yoktu. Çünkü ‘Irk uğruna savaşan, ırk uğruna ölen bizden değil`di. Lakin Malatyalı Ermeni`nin hesabı başkaydı.
Zilan, Ermeni Taşnak Hınçak eşkiyalarına geçit vermemiş; canını vermiş, toprağını teslim etmemişti.
Büyük Ermenistan`ın kurulmasına mani olan Zilanlı, emperyalizmin hedef taşıydı.
Milli Şef`i harekete geçiren Sevr ruhu bu muydu?
Öyle ya, soy soyu çekerdi !
Tarık Sezai Karatepe/doğruhaber