• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Özüyle, sözüyle ve eylemleriyle Hüseynî olanları tenzih ederek söyleyelim ki, Alevilerin kendi Yezitlerinden çektikleri, CHP’den çektiklerinden az değildir!

Haklı olarak, “kimdir bunlar?” diye merak ediyorsunuzdur. Bunların kimisi dede, kimisi dernek, kimisi grup, kimisi siyasetçi ve kimisi de yazar, gazeteci ve aydın… Adları da Ali, Hasan, Hüseyin, Zülfikar vs. Amma ve lakin hiçbirinin bugüne kadar Alevilerin hayrına olan bir icraatlarını ne duyduk, ne gördük ve ne de biliyoruz. Duyduğumuz, gördüğümüz ve bildiğimiz tek şey, Alevilerin hiçbir sorununa çözüm bulmak çabası içinde olmadıkları ve yaralarına da derman yerine zehir kattıklarıdır. Biricik esin ve besin kaynakları, yine Alevilerin hala dinmeyen acıları ve sarılmayan yaralarıdır! Her kim Alevilerin bu acılarına ortak olmak istese ve her kim Alevilere insanca el uzatsa, sırtlanlar gibi üzerine çullanıverirler.

Alevilere yapılan vahşetlere karşı Hz. Ali ve Hz. Hüseyin maskesini takarlar ve Dersim Katliamından Maraş, Çorum ve Sivas olaylarına kadar hepsini Alevilik üzerinden istismar ederler, ama bu eylemleri gerçekleştirenlerin kimler olduklarını ortaya çıkarmak istemezler ve ortaya çıkarmak isteyenleri de baş düşman bellemekten geri durmazlar.

Mesela, her daim hazır kıta emrinde oldukları CHP’nin, 1937’de gerçekleştirilen Dersim Katliamının faili olduğunu hınzır gibi bilirler, ama bugüne kadar CHP’den ne hesabını sorarlar ve ne de onu özür dilemeye davet ederler. Fakat buna karşılık, bu olayların hiçbirinde dahli olmadığı halde, Başbakan sıfatıyla devletin Dersim’de gerçekleştirdiği eylemin katliam olduğunu itiraf eden ve dahi özür dileme erdeminde bulunan Sayın Erdoğan’ı baş düşman olarak ilan etmekten geri durmamışlardır!

Yakın tarihimize şöyle bir göz attığımızda, bu devletin gadrine uğramamış; bu rejimin katliamlarından geçmemiş, bu rejimin zindanlarına atılmamış ve kısaca bu rejimin zulmünü görmemiş bir Alevinin, bir Sünni’nin, bir Kürd’ün ve bir Türk’ün olmadığını görürüz! Çünkü hepsinin bir günahı vardı, o da Müslümanlık olmak! Yani malıyla ve canıyla kazandığı zaferin sevincini yaşaması gereken bu millet, birden bire kendisini envaiçeşit katliamların ve zulümlerin ortasında bulmuştu. O zamanlar iktidar CHP idi, devlet CHP idi ve zulmün adı da CHP idi. İstiklal Mahkemeleri, darağaçları ve Diyarbekir’den Zilan’a kadar katliamlar…

Ve takvim 1937’yi gösterdiğinde, imha sırası Dersim’de yaşayan Alevilere gelmişti! Ordu, Atatürk’ün harekât planı doğrultusunda karadan ve havadan Dersim’in üzerine gidip katliamı gerçekleştiğinde de, iktidarda yine CHP vardı!

Bugün CHP iktidar değil, ama kurduğu zulüm düzeni devam ediyor. Sadece zulmün şiddetinde bir azalma var.

Çünkü bazı alanlarda kanlı bıçaklı olan iktidar ve muhalefet, ne yazık ki, devletin gasp ettiği hakları sahiplerine iade etmemek konusunda zımni bir ittifak içindedirler.

İşlediği insanlık suçlarını ayaklarının altına aldıktan sonra 2023 yılına girmesi gereken devletin her birini birer madalya gibi göğsünde taşıyor olması ise, iktidar ve muhalefet başta olmak üzere, hepimizin utancıdır. Bizi bu utançtan kurtaracak en ufak bir girişimi dahi sahiplenip güçlendirmemiz gerekirken, statükonun korunmasından ve zulmün devamından yana olanlar, şüphesiz ki, aramızdaki Yezit’lerdir! Dikkat ederseniz, ne zaman ve nerede Hüseyince bir iş duruş varsa, bu Yezitler de hemen oradadır.

Bu kez de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Cemevi ziyareti üzerinden saldırıyorlar. Zaten Yezit olsa idi, ancak bu kadarını yapabilirdi! O kadar kin ve nefret kusuyorlar ki, Cumhurbaşkanına gereken misafirperverliği gösteren ve bu arada sorunlarını arz eden Cemevi yetkililerini bile linç ediyorlar!

Oysa, bunlarda eğer bir damla bile olsun, Hüseyin’in kanı olsaydı, dün Erdoğan, “devlet, Dersim’de katliam yaptığını ve eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim ve diliyorum” dediğinde, hemen harekete geçip, hem hükümetten ve hem de muhalefetten bu katliamı her yönüyle ortaya koymaları çağrısında bulunurlardı…

Peki, Alevilerin Yezitleri var da, Sünnilerinki yok mu? Zaten her iki tarafın Yezitlerinin zulümdeki ittifakları olmasaydı, bugün bunları mı tartışıyor olacaktık? Bizim bu durumda, “öyleyse ne yapmalıyız?” diye sormamız gerekmiyor. Her iki tarafın Yezitlerinin geçen yüz yıl boyunca yaptıkları zulümleri önümüzdeki yüzyılda da devam ettirmelerini istemiyorsak, birer Hüseyin olmalı ve hep birlikte adalette ısrar etmeliyiz! Aksi halde bunlar kanımızı dökmeye ve ensemizde boza pişirmeye devam edeceklerdir…