• DOLAR 34.615
  • EURO 36.236
  • ALTIN 2924.103
  • ...

  Fizik kurallarına göre, cisimler göz noktasından uzaklaştıkça görüntüleri küçülür, göz noktasına yaklaştıkça da görüntüleri büyür.

Aslında metafizik olarak veya mana boyutuyla da değerlendirdiğimizde durum böyledir.

Uzaklaştığımız-yaşam alanımızdan uzaklaştırdığımız; düşüncelerimizden attığımız, eylemlerimizden soyutladığımız her ölçü ve her değer mana gözümüzde küçülür.

  Biz yakınlaştıkça mana gözümüzde büyür, idrak dağarcığımızda irfanla harmanlanır ve hak ettiği yeri bulur.

Sözü daha fazla uzatmadan, konuyu İhlâsa getirelim. Riyasız kulluk/ibadet, karşılıksız samimiyet olan ihlâsa...

Acaba ihlâs, gözümüzden ve gönlümüzden ne kadar uzaklıkta!?

Gelin bu konu üzerinde düşünsel bir yolculuğa çıkalım ve Kur' an-ı Kerim'de birçok surede zikredilen Peygamberlerin Tevhid-i mücadelesinde, sıkça geçen bir ifadeden yola çıkarak bir örnek verelim..

Yüzyıllarca kavmine tebliğde bulunan Ul’ ül Azm Peygamberlerden olan Hz. Nuh (a.s)  kavmine şöyle söyler:

Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait.( Şu'ara, 109)

Yine Kur’an-ı Kerim’de buna benzer çokça örneğin olduğunu da hatırlatalım.

Fakat tüm bu örneklerden çıkarılabilecek en önemli çıkarım, insanlardan gelebilecek karşılıklar noktasında beklentileri sıfırlamak ve sadece Allah'tan ( c.c) karşılık beklemektir. İşte ihlâs budur.

Peki insan yaptığı güzel hizmetler karşılığında insanlardan ne bekleyebilir?

Maddi ve manevi olarak kategorize edersek önümüze uzunca bir liste çıkacağı aşikâr.

Ancak günümüz üzerinden güncel bir analiz yapacak olursak, son zamanlarda insanlarda müthiş bir takdir ve taltif açlığı var ve yapılan her güzel hizmet öncesinde veya sonrasında bu açlığın tatmini noktasında, yine diğer insanlardan ciddi bir beklenti talebi var.

*Hem de insanların güzel işleri takdir etmede bu kadar cimri olduğu bir dönemde!

Buna bağlantılı olarak, takdir ve taltif konusunda bastırılmış duyguları nedeniyle, kendi iç gürültüsünden, güzel bir sözü veya daveti duyamayacak durumda olanlar da var.

Takdir edilebilecek bir işi yine bu kısır döngü nedeniyle, görmedim, duymadım, bilmiyorum perdesiyle görmek istemeyenleri de ekleyelim...

“De ki, gönlünüzdeki duyguları saklasanız da, açıklasanız da Allah hepsini bilir.” (Âl-i İmrân Sûresi, 29)

Oysa ihlâs üzerinden ölçülebilse her iş ve amel. Yüce Rahman'ın bilmesi, kabul etmesi ve takdir etmesinden daha güzel bir şey var mıdır?

En nihayetinde ortada bir takdir pastası var. O pastadan tatmak her insanın hoşuna gidebilir. Fakat sonucunda rızayı İlahi hedeflenen bir işte, takdir ve taltif hedef haline gelirse, sonu hüsran olacaktır.

İhlâsla yapılan her işin sonucunda, takdir, muhabbet, ünsiyet vb. gibi şeyler müminin dünyadaki mutluluğudur elbette. Fakat asla asıl amacı değildir ve asla ihlasını zedelememelidir. Onun tek hedefi Allah rızası olmalıdır.

Taltif çatalından bir dilim takdir pastası tadabilmek için, ihlasının iflasına asla izin vermemelidir!

Zira takdir pastasına nefsini alıştıran kişi, bir süre sonra, o pastayı kibir hamuru, ucub kreması ve gurur sosuyla yese bile fark etmeyecektir.

Son olarak Abdullah İbni Ömer’in âlim ve zâhid oğlu Medine’nin yedi fakihinden biri olan Sâlim’in, halife Ömer İbni Abdülazîz’e yazdığı mektuptan bir bölümü nakledelim:

“Şunu iyi bil ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti ihlâslı olursa, Allah’ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allah’ın yardımı da o kadar azalır.”

Rabbimiz bizleri İhlâslı kullarından kılsın ve ihlâslı kullarının dostluklarıyla rızıklandırsın...