20 aydan fazla bir süredir Gazze'de soykırım uygulanıyor.
Siyonist işgal rejimi ne hukuk tanıyor ne insan haklarına aldırış ediyor ne de insanlık namına bir değer taşıyor.
Arz-ı Mev’ud hayaline ulaşmak için Gazze başta olmak üzere her tarafı yakıyor, yıkıyor ve harap ediyor. Bu şımarık yaratığa ne ses çıkaran var ne de hesap soran. Zaten o da hiçbir ülkeyi ya da ülke yöneticisini adam yerine koyup muhatap almıyor ve gerektiğinde herkesi tehdit edip parmak sallıyor.
Geçen 20 aylık Gazze soykırımına karşı, halkı Müslüman ülke liderleri güçlü bir ses çıkarmayınca işgalci rejim bu kez ikinci bir merhaleye geçti.
İlk önce HAMAS ve Hizbullah’ın üst düzey kadrolarına suikastlar zincirini gerçekleştirdi. Halkı Müslüman ülke liderlerinden sert bir karşılık almayınca şimdi de İran İslam Cumhuriyetinin Genel Kurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami ve çok sayıda nükleer bilim insanına yönelik suikastlar gerçekleştirdi. Hatırlarsanız bir ay önce Türkiye’nin Suriye’de üs olarak belirlediği noktaları da vurmuştu.
Bir taraftan bu suikastları yaparken diğer taraftan da komşu ülke topraklarını ilhaka hazırlanıyor.
Evet, Siyonist işgal rejimi Suriye'den Golan, Mısır'dan Sina ve Lübnan'dan da sınır bölgesini ilhak için çeşitli senaryolar devreye koymaya çalışıyor.
Bununla beraber Gazze'de mukavemetin iç yüzü nasıldır bilinmiyor. Direnişçiler 20 aydır ne durumdadır net bir bilgi yok. Mühimmatları, komutanları ve birlikleri ne durumdadır bilen yok.
El hasıl, halkı Müslüman ülke liderlerinin üzerine serpilmiş bu ölü toprağı, daha çok katliamlara kapı aralayacak ve en sonunda onların da sonu olacak gibi görünüyor.
Peki, siyonist işgal rejimini kim nasıl durduracak?
Bu işgalci çete ancak İran, Türkiye ve Mısır üçlüsünün ortak karar ve somut hamlesiyle durdurulabilir.
Bu satırları okurken bazı okurların mütebessim çehresini görür gibiyim. Ya da ‘israil ve ABD'ye köle olmuş Sisi yönetimi Mısır mı?', 'ABD üzerinden işgalci siyonistlere istihbari bilgi ve destek veren Kürecik ve İncirlik üslerini kapatamayan ve ticareti bile tam olarak kesemeyen Türkiye mi?' cümlelerini de duyar gibiyim.
Buna rağmen işgalci çeteyi durduracak yegâne formül, bu üç ülkenin ortak karar ve somut adım atmasıyla, dolayısıyla İslam âlemine lokomotif olmakla mümkündür. Yoksa Birleşmiş Milletler’miş, Uluslararası Adalet Divanı’ymış veya bilmem hangi uluslararası kuruluşmuş… Bunların hepsi boş ve zaman kaybından başka bir şey de değildir. Çünkü bu kuruluşlar sadece Müslüman ülkelere müeyyide uygulamak için kurulmuş ve Batı emperyalizminin arka bahçesinden başka bir şey değildir.
Kısacası, mezkûr üç ülke liderleri başta olmak üzere halkı Müslüman ülke liderleri ya birlik olup bu zehirli siyonist hançeri söküp çöplüğe atacaklar ya da zillet içinde tek tek yok oluş sıralarını bekleyecekler.