Konfüçyüs ile öğrencileri dolaşırlarken üç mezar başında bekleyen bir kadına rast gelirler.

Konfüçyüs kadının başında bulunduğu mezarı göstererek mezarın hangi yakınına ait olduğunu sorar. Kadın; 'Oğlumun mezarıdır. Pars tarafından parçalandı` der. Hemen yanında bulunan diğer mezarın kime ait olduğunu sorduğunda da, kadın; 'Oğlumun babasının(kocamın) mezarı. O da oğlu gibi pars tarafından parçalandı'. Hemen yanlarında duran üçüncü mezarı sorunca; 'Eşimin babasına ait. O da oğlu ve torunu gibi pars tarafından parçalandı.' der. Duruma şaşıran Konfüçyüs; 'O halde ne diye buralardan göç etmiyorsunuz, bacı. Bak, kayınbabanı, kocanı ve oğlunu pars parçalamış. Başka yere göç etsenize deyince kadın; 'Ama buraların kralı adil. Başka yere göç ettiğimizde böyle adil bir kral bulmamaktan korkuyoruz.' diye karşılık verir.

Avrupa`dan gelen bazı akrabalarınızdan dinlemişsinizdir mutlaka; gözleri önünde çocuklarının nasıl kayıp gittiğini acı içinde dile getiriyorlar. Kadın kocasına, kız anasına, oğul babasına karşı hiçbir sorumluluk, yükümlülük içinde hissetmiyor kendini ve pervasızca hareketlerde bulunuyor. Ne zaman meclislerine oturursanız bu konu ile ilgili söz açıldığında mutlaka bin ah işiteceksiniz. Onlardan birisine; 'O halde ne diye terk etmiyorsunuz oraları. İçinde yaşadığınız lüks hayat buna değer mi?' diye üsteledim. 'Evet, lüks hayatına değmez, ama ne zaman resmi bir kuruma, okula, hastaneye yolumuz düşse binbir ilgilenmeyle geri dönüyoruz. Ömürde bir-iki kere yolumuz Türkiye konsolosluğuna düşüyor, Türkiye`ye dönmemizden bizi ürkütmeye yetiyor.' diye karşılık verdi.

Az veya çok bir insanın asla beklenti içinde olmaktan vazgeçemediği şeydir saygınlığının korunması. İnsan muhatabından sürekli saygınlık bekler. Saygınlık ve hürmet gördüğü yere de güçlü bir bağla bağlanır. Başkası ne derse desin bu ortamı terk etmemek için daha doğrusu yitirmemek için elinden geleni yapar. Bazı gençlerin aile kodları ile hiç uyuşmadığı halde çetelere takılmasının ana nedenlerinden bir tanesi de budur. Kendince orada bulduğu saygınlıktır.

Ak parti hükümeti iş başına geldiği günden beri halka saygınlığını hissettirecek birçok ilerlemelere imza attı. Halk eskiden olduğu kadar devlet memurlarını özellikle polis ve askeri bu ülkenin sahipleri görüp kendini maraba olarak değerlendirmiyor. Ama eski ile kıyaslama yaparak durumun düzeldiği iddiasında bulunmak için henüz çok ama çok erken. Hala hemen hemen tüm kurumlarda halk hak ettiği hizmeti almak için uygun olmayan yöntemlere başvurmak zorunda hissediyor kendini.

Eğer halk kazanılmak isteniyorsa yukarıdaki örneklerin de ifade ettiği gibi halkı saygın gördüğünü halka gösterecek yöntemlerle hareket edilmelidir. Kim bunu daha iyi yaparsa halkı o kazanacak.

İster devlet olsun, ister özel bir kuruluş olsun isterse bir cemaat veya örgüt olsun. Hatta isterse bir çete bile olsun, eğer insanın saygınlık duygusunu tatmin ediyorsa insanları etrafına toplar, aksi halde etrafında bulunan insanlar bile etrafından dağılırlar. Nitekim Uhud savaşı sonrası Müslümanları hz. Resulullah`ın etrafında tutan Allah`ın rahmeti ile Resulullah`ın onlara yumuşak davranması idi. Eğer sert davransaydı insanların Resulullah`ın etrafından dağılacağını bizzat Allahu Teala haber veriyor. Biz bunu, hatalarını onlara hatırlatırken bile saygınlıklarının çiğnenmesi olarak tefsir edebiliriz.