Mehmet Gülsever

Tahrip, Tahkir ve Tahrik Dilinden Kaçınılmalı

29.01.2018 07:38:00 / Mehmet Gülsever
Söz söylemenin, fikir beyan etmenin yeniden çok zorlaştığı bir sürece eviriliyoruz. Bu haktan yoksunluğu iliklerimize kadar yaşamıştık bir dönem. Sonra bu hakkı sonuna kadar kullanmaya da alıştırıldık ve öğrendik. Şimdilerde ise, gıdım gıdım alarak zirvelere taşıdığımız bu özgürlük alanının tepesinden büyük bir hızla düşüvermekteyiz gibi. Yerçekiminin cazibesi bu hızı artırıyor maalesef.
 
Düşünme ve konuşma özgürlüğü her zaman doğru düşünme ve doğru konuşma anlamına gelmiyor elbet. Elbette ki düşünce, hakaret ve şiddet içermemelidir. Kaldı ki çoğu meselede “doğru” görecelidir ve baktığımız pencereye göre değişir. Zaten mutlak doğrular bellidir ve sayılıdır. Zira meseleleri derinlemesine irdelediğiniz zaman neredeyse mota mot düşünen iki insan bulmak bile çok zordur. İnsanlar ve topluluklar çoğu zaman asgari müştereklerde ittifak ederler. 
 
Düşünce ve ifade özgürlüğünden korkmamak gerekir. Zira “doğru” siz iseniz söylenecek “yanlışlar” ancak sizin doğrunuzu yalın hale getirmeye ve büyütmeye yarar. Ola ki yanlış iseniz düşünen akılların çokluğundan ve toplamından çıkacak “doğru”, sizi yanlış olduğunuza ikna eder veya “doğrunuzdan” şüpheye düşürür; ki bu da bir kazançtır. 
 
İnsanlık var olduğu günden beri enerjisini “düşünce ve ifade özgürlüğü”ne harcadığı kadar hiçbir şeye harcamamıştır. Ha keza var olduğu günden beri enerjisini “düşünceyi yasaklama” ya harcadığı kadar hiçbir şeye de harcamamıştır. Zaten tüm peygamberlerin mücadele alanı da bu olmamış mıdır?
 
Yine hiçbir zaman “düşünce” bastırılarak yok edilememiştir. Uzun vadede büyütmüştür. Hatta birçok köhne düşünce bastırıldığı ve yasaklandığı için daha bir cazip hale gelmiştir.
 
Meseleye dönecek olursak; Afrin operasyonunun gereği, haklılığı, yanlışları, önemi ve sonuçları üzerine söylenecek çok söz var elbet. Askeri uzman değiliz. Ancak sosyolojik ve tarihsel açıdan söyleyeceğimiz ve itiraz edeceğimiz çok şey var. Özellikle operasyona dair devletin kullandığı dil ve bunun medya ve sosyal medyaya yansıması oldukça üzücü, acıtıcı, incitici, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir niteliğe bürünmeye başladı. Örgütü büyüten seksenlerin doksanların diline dönüldü adeta. Ancak bu dil ve üslubu usulünce ve üslubunca tenkid etmek bile çok zorlaşmış. Biz yine de bu meseleyi rızâen Lillah dile getirmeye çalışıyoruz.
 
Kürtleri “Afrin`i yıkın, içindekilerle beraber yakın” şeklindeki MHP milliyetçiliğine mahkum ve mecbur etmek başkaca husumetlerin kapısını sonuna kadar açmaktır ve bizatihi terörizme verilecek en büyük katkıdır. Zaten bunlar zıtlarıyla vardırlar ve büyürler. 
 
Hakeza “dünyada bizden başka, ucunda şehadetin olduğu bir mücadeleye böylesine gönüllü olarak, böylesine aşkla, böylesine sevdayla koşan, koşmak isteyen bir başka millet tanımadım, tanımıyorum” sözü, “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözünün bir versiyonu gibi durmuyor mu? Bu durumda Suriye`de savaşarak ölen 1-2 milyon insanın cesaretini ve aşkını kime yazacağız?
 
Siz, asgari on beş milyon Kürd ile aynı ülkede yaşıyor ve Türk ve Kürdlerden müteşekkil bir orduya sahipken; Afrin operasyonunu bu kadar milliyetçi bir çizgiye evirerek sonuç ne olursa olsun Kürtlerin duygularını tahrip etmiş; PKK`nin argümanını güçlü kılmış olursunuz.
 
Silah verilene olan tutumumuz silah verene karşı da aynı şiddet ve hiddette olmalı değil mi? Üstelik silah veren müttefiğiniz. Silahları alan PYD`yi vurup, silahları veren ABD ile birlikte çalışma teklifinde bulunmak arasında bir çelişki yok mu? Bu sayfada defalarca ABD ile ittifakın şeytanla ittifak olduğunu söyledik ve PYD ittifakını bu kapsamda değerlendirdik. Karşı yakada dört bin tır silah seyr-u sefer ederken beş Mehmetçik ile sadece birine bile müdahale edilse bu gün milyarlık operasyona belki de gerek kalmazdı. Bu gün ABD bayraklı unsurları vurma gücümüz var ise dün tırları durdurma gücümüz de vardı demektir. Dün, Sur`da da önce silahlara göz yumuldu sonra da büyük bir bedel ödenerek imha edildi. Bu sürecin benzeri şimdi Suriye Kürdistan`ında yaşamanın bir izahı olsa gerek.
 
Hülasa bir çok meselede olduğu gibi bu meselede de bir çok yapılmamışın büyüttüğü “hatalar binası”nı yıkarken çok bağırıp çok efor sarf ediyor ve çok hata ediyoruz. 
 
 
Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar