Dr. Abdulkadir Turan

İslam’ın Mucizesi ve Gazze

01.01.2025 01:00:00 / Dr. Abdulkadir Turan

Gazze’deki mücadele, insanlık tarihinin dönüm noktalarındandır. Bunu anlamayanların vasıfları ne olursa olsun, tarihe tanıklıkları sorunludur.

Gazze’de on beş aydır süren direniş, insanın sadece azmini göstermedi, aynı zamanda İslam’ın mucizevî bir yönünü daha gözler önüne serdi.

Başta Yahudi meselesi olmak üzere, son yüz yılda İslam’ın belki başlı başına bir ansiklopediye konu olması gereken nice mucizesi zuhur etti. Bu mucizelerin en büyüğü ise herhâlde İslam’ın, düşmanları karşısında direncidir. Gazze, bu direnci bir daha gözler önüne sermekle kalmadı, Yahudiliğin kaç yüzyıldır Avrupa ve Amerika’da konumlanarak insanlığı tahakkümü altına almak için ürettiği büyüyü de bozdu. 

Analizimizde bu bağlamda Gazze’nin Yahudiliğin modern büyüsünü teşhir etmesiyle birlikte, İslam’ın mucizevî yönünün anlaşılmasına katkısı üzerinde duracağız. 

SON PEYGAMBER VE SON DİN

İslam’la uğraşanların zihnini en çok meşgul eden konulardan biri, Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem’in “Son Peygamber (Hatemü’l-Enbiya)” olarak ilanı ve aradan geçen on beş asrın bunu doğrulamasıdır.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de “O, Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab Sûresi, 40) buyurdu ve aradan geçen on beş asırda peygamberlik iddiasında bulunan hiç kimseye insanlık inanmadı.

Hicaz ve Yemame’deki kabileler, İslam’la birlikte putperestlikten vazgeçtiler ama kabile yapılarını korumak için, kendilerince peygamberler edindiler. Tutmadı.

Modern dönemde İngilizler, farklı oyunlar oynadılar. Onlar da tutmadı. Aslında peygamberliğe mühür vurulmuş fakat şeytanî bir hile olarak “sahte peygamberliğin” yolu açıktı. Buna rağmen sahte peygamberlik tutmadı.

İslam’ı araştıran pek çok ateist, burada takılıp kalmakta ve buradaki “olağan dışılığı” anlayamamaktadır. Oysa onları asıl şaşırtması gereken, İslam’ın Allah’ın indindeki din olarak “Yahudi sihri” karşısında dayanıklılığıdır.

ŞEYH AHMET YASİN COMTE’U YENDİ

Yahudiler; belki fen bilimlerinden öte sosyal bilimleri, insanlığın bütün maharetlerini kontrol altına alacak ve küresel Yahudi iktidarı doğrultusunda yönlendirecek bir büyü olarak görmüşlerdir. Onlara göre “bilim”, Hz. Musa aleyhisselam’ın bütün sihirbazların ip ve değneklerini yutan asasıdır. İnsanlık bugüne kadar çok şey üretti ama “bilim”, “Musa’nın asası” misali, modern bir silah olarak hepsini yuttu. Dolayısıyla dünyanın hakimiyeti, İslam’ın da hizaya getirilmesi durumunda tamamen Yahudilerin eline geçecektir.

Yahudilerin sosyal bilimlerle ulaştıkları modern büyücülük kabiliyeti; insanlığı dize getirdi, Çin’den Güney Amerika’ya, Eskimolardan Avustralya yerlilerine dünyayı kontrolüne aldı. Ama bu yedi başlı canavar misali çok başlı sopa, İslam’la baş edemedi. İslam, insanlığın yüz yüze olduğu bazı önerilerin; “ilim” değil, “büyü” olduğunu teşhir etmeyi başardı. Yahudilik; sosyal bilimleri sihirbazın şapkası misali maharetle kullanıp kültür, ideoloji, zevkperestlik her defasında ondan farklı bir kart çıkarmasına rağmen İslam karşısında aciz kaldı. 

Modern çağda sosyal bilimler alanının en mühim isimlerinden biri hiç kuşkusuz August Comte’tur. Comte, “Üç Hâl Yasası” veya “Üç Aşama Yasası” olarak bilinen tezinde seküler kadercilik zihniyetiyle, insanlık tarihini teolojik aşama, metafizik aşama ve pozitif aşama diye üçe ayırmıştır. Onun determinist anlayışına göre, insanlık mitoloji ve dinler çağını geride bırakmış, artık akıl çağına geçmiştir. Dolayısıyla bundan sonra dinler yeryüzünden silinmeye mahkumdur.

Batı akademisi, yıllarca bu tez istikametinde çalıştı. Bugün Batı akademisi sessiz. Üçüncü dünyanın geri kalmış, taklitçi akademileri ise Comte’un tezini ispat için zorlamalara gidip duruyorlar.

Oysa İslam, 1857’de ölen Comte’un Batı tarihi ve sosyolojisine bakarak uydurduğu bu tezi ilk günden çürüttü. On dokuzuncu yüzyıldan bu yana İslam’a karşı yürütülen inanç-düşünce-zevk sentezli operasyona rağmen, İslam sadece Müslümanların değil, Yahudiler dahil bütün din mensuplarının Comte’u sorgulamasına yol açtı. Comte’e inanan siyasî analistler iflas etti, onunla yetinenler bugün üç cümlelik tutarlı bir analiz yapamayacak duruma düştü. Özetle İslam’ın direnişi karşısında Comte’un sihrini, hadi ön görüsünü diyelim, yerle yeksân etti.

Bugün insanlık, başta gençler olmak üzere dine geri dönüyor; Rusya gibi komünizmin dinin köklerine kibrit suyu döktüğü coğrafyalarda bile cami ve medreseler açılıyor. Bunu gören Hıristiyanlar, kiliselerdeki ikonların tozunu bir daha alıyor.

Yahudi sihrinin aksine İslam’ın kalbi durmadı; aksine İslam, başkalarına da can vererek yeniden din eksenli bir dünya için insanlığa rehberlik etmektedir.

İslam, 12. Yüzyılın başlarında V. Haçlı Seferi’nde “İslam’ın sonu geldi!” diyen Katolik papalığının sihrini bozdu. Onlardan hemen sonra bu kez Moğollara kılavuzluk eden Ortodoks Süryani papazlar ve bazı Acemler “İslam’ın sonu geldi!” dediler. İslam, onların da sihrini bozdu.

Comte’un bunlardan haberi var mıydı, sanmıyorum. Ama İslam, henüz Comte’un ölümünün üzerinden yüz yıl bile geçmeden onun da sihrini bozdu. Zira 1940’lı yıllara geldiğimizde Hıristiyanlık, komünizmin elinde can çekişirken ve liberalizm de aynı yönde işlerken İslam dünyasında tarihi bir dinî canlanma yaşanmaya başlandı. Gazze direnişinin öncüsü Şeyh Ahmed Yasin de işte o canlanmanın bir neticesi olarak İhvan-ı Müslimin saflarında yetişti ve Comte’un tezinin geçersizliğini en açık şekilde gözler önüne serdi. Müslüman felçli bir adam, Batı uygarlığının felsefi temellerini yıkıp attı.

GAZZE, İNSANLIĞI İHYA EDİYOR

“Gazze’de netice ne olacak?” sorusu, ne yazık ki hâlâ meçhul. Gazze’nin tamamen şehid olması bile muhtemel. Hem siyonistlerde bu vahşet potansiyeli var hem bu öfke: Caniler, dünyaya sultan olursa yapacakları ilk iş, en mazlumları idam etmektir. Bugün Gazze’de yaşanan budur.

Yahudi sosyal bilimciler ve onların akademisyen köleleri, küreselliği anlatırken mekânsızlıktan söz ettiler. Orada da durmadılar. Paul Ricoeur gibi isimler, neredeyse zamansızlığı işlediler. Mekânsızlık ve zamansızlık, tam anlamıyla bir “tek tanrılık” iddiasıdır. Dolayısıyla Yahudilerin öne sürdüğü küreselleşme, Yahudilerin kürenin tanrılığı iddiasına bürünmüştür.

Yahudileri bu kadar haddi aşmışlığa iten, onların sadece küresel ekonomik tahakkümü veya ulusal iktidarlara etki güçleri değildir, sosyal bilimler, eğitim ve medya üzerindeki tahakkümleridir. Sosyal bilimler, üretiyor, danışmanlık yapıyor ve okulların yanında medya, onu kitlelere aktarıyor, o yönde algı oluşturuyor.

Yahudiler, sosyal bilimlerde dilediklerini kabul ettiriyorlar. Eğitim zihinleri o yönde örüyor, o yönde bir yaşam tarzını dayatıyor ve medya kitleleri orada topluyor. Misalen Yahudi bir modacı, güçlü bir danışmanlıkla, dünyanın en abes giysisini üretip dünyanın dört bir yanından insanlara giydirebiliyor. Bir üretim ve bütün dünya… Basit bir atölyede ürettiği en abes sözde giysiyi bir anda üniforma gibi herkesin üzerinde görmek… Bunu tarihin en zorba hükümdarları başaramamıştı. Bu, ister istemez, Yahudilerde bir “tek tanrılık” havası oluşturuyor.

Yahudi bu hava içinde “Ben, bir şeye doğru diyorsam dünya da doğru der. Kimsenin başka seçeneği yok!” şımarıklığına ulaştı. Gazze, işte buna “La!” dedi.

Gazze’ye nasip olan; Alman, Fransız ve Çin’e nasip olmayan bir onurdur. Hepsi, Yahudi’nin şımarıklığından rahatsızdır ama hiçbiri sesini çıkaramamıştır.

Bugün hâlâ siyasiler başlarını kuma gömseler de dünyanın dört bir yanı, Yahudilerin dayattıklarını sorgulamakla kalmıyorlar, Yahudilerin kendilerini de sorguluyor. Gazze, Yahudi mahzeninde bir gedik açtı. O gedik bir daha kapanacak gibi değil.

Gazze’ye bu evrensel mahareti ve bu yüce onuru veren İslam’dır. Dolayısıyla Gazze, İslam’ın bir mucizesidir ve Gazze, İslam’ın mucizevi yönünü ortaya koyan, küresel etkiye sahip bir kahramandır.

GAZZE YAHUDİLİĞİ İFŞA ETTİ

Yahudiler, Filistin’e yerleşmek için yüzyılı aşkındır bin bir bedel ödüyorlar. Çok can verdiler, hep güvenlik korkusu içinde yaşadılar, zaman zaman sığınaklarda barınmak zorunda kaldılar.

Onların 7 Ekim’den sonra Gazze’de ödedikleri bedel ise;

 -İnsanlığın vicdanında mağduriyet sicilinden silinmeleri,

- İnsanlığın vicdan siciline sabıka kayıtlarının soykırımcı olarak kaydedilmeleri,

Ve nihayetinde yüzyıllarca emek vererek ancak iki yüz yıl önce dahil oldukları insanlıktan bir kez daha dışlanmaya başlanmalarıdır. Gazze ile dünya, onları fark etti ve onları dışlamaya başladı. Arjantin’de bile tutunabilmek için bugün o ülkenin ekonomisine onlarca milyar dolar katkı vermek zorunda kalmışlardır.

Yahudilerin dünyayı ellerinde bulundururken dünyanın en zayıf toplumlarından birinin yurdu olan Filistin'e yerleşmek için bu çağda bu kadar bedel ödemeleri İslam'ın mucizelerindendir.

Yahudi sihri, bu mucizeyi yenememektedir; bu mucizeyle uğraştıkça onun insanlığı aldatan yüzü teşhir olmaktadır.

Yahudiler, Avrupa’nın Katolik disiplin ile ulaştığı birlik ve Protestan zühd ve şevkle ulaştığı uygarlığı, çoktan çaldılar. Ne var ki hırsız o kadar maharetli; ev sahibi ise o kadar zevkü sefaya dalmış ki… Evden neyin eksildiğini ev sahibi dahi bilmiyor, hırsızı evin ortağı zannediyor.

Gazze, Batı uygarlığının çalınıp ABD’de tamamen Yahudilerin tahakkümüne geçtiğini ifşa etti. Bundan sonra ne aklı başında bir Alman ve Fransız ne de bir İngiliz, Batı uygarlığının hâlâ Avrupalıların elinde olduğunu düşünür. Bu, zaman içinde Batı’da bir hesaplaşmanın kapısını açacak ve azınlığın çoğunluğu yönetmesine son verecektir. 

Öte yandan Batı uygarlığı; belki Moğollardan bile daha çok insanın katline yol açmışken 2. Dünya Savaşı sonrasındaki iyileştirmeler, Yahudi tacir maharetiyle pazarlanarak dünya tarihinin en insancıl uygarlığı olarak kabul ettirildi. Gazze’de akan kan, bu algıyı söküp götürdü. Artık, kimse Batı uygarlığının insanseverlik yüzüne inanmıyor. Batı’nın hürriyet-eşitlik ve adalet sloganları, artık Afrika çöllerinde bile kahkaha ile karşılanıyor. Oysa bu sloganlar, Fransız İhtilali’nden bu yana Batı’nın “yumuşak gücü”ne güç katıyordu. Batı, bunun üzerinden “düşünce kolonileri” kuruyor, sonra bu kolonileri iktisadi, askeri ve siyasi hegemonya için kullanıyordu. Gazze ile o sefalı günler geride kaldı. 

Bu kadar küçük bir bölge, bu kadar kuşatılmış bir halk, bu kadar zayıf bir ekonomi, bu kadar büyük bir etki yapabilir miydi? Böyle siyasi atom bombaları oluşturabilir miydi? İslam, işte bu gücü veriyor; insana, gücünün fiziğinden büyük olduğunu her an duyuruyor. Gazze İslam’ın insana güç verme mucizesine sözcülük ediyor.

Vakanın bir de kültürün İslam’a karşı kullanılmasının iflası yanı var. Çağın siyasetini değiştiren bu yanı başka bir analizde işleyelim, inşaallah.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar