Allah-ü Teala, ayeti kerimelerde göklerde ve yerde ne varsa mülkünün kendisine ait olduğunu vurgular. Bazıları bu hakikati idrakten mahrumdur ve mülkün bir kısmını kendilerine pay ederler.

'Yoksa onların mülk'ten bir payları mı var?' (Nisa 53)

Kimi beşerin bu gasp işi bazen dünya ölçeğinde olur bazen de yerel ölçekte.

'Mısır'ın mülkiyeti benim değil mi?' (Zuhruf 51) diyen firavunlardan önce de sonra da her vakit, şimdiki Amerika gibi 'alem benim doğal mülküm' diyen zorba güçler olagelmiştir.

Mülk kiminse kuralları belirlemek de algıyı, olguyu, varlığı tarif etmek de haliyle ona mahsustur.

Türkiye'de de mülkü kendilerine ait görenler, bugünlerde hayli gerginler. Bunlar, evvela kendilerini rejimin bekçileri, askerleri diye dikte ediyorlar ve bunun için gerekli tüm aidiyet ve imaj formasyonunu bir teamül olarak alıyorlar. Rejim kendilerinin olunca devletin ruhunun da gövdesinin de aklının da işleyişinin de kendilerinde biteceğini asla değişmez bir norm şeklinde işliyorlar.

Adaletin ne olduğuna onlar karar veriyorlar. Kimin neye göre şüpheli, sanık, suçlu olacağı da tabi ki kendilerinin yorumuyla belirleniyor. Halktan kimin hangi hakka ne kadar sahip olacağını tayin etmek de yine onların keyfine kalmış.

- Filan parti lideri tutuklanmış.

- Suçu neymiş?

- Yahu hangi taraftan olduğunu tespit etmeden böyle bir soru sorulur mu? Laik, seküler, rejimin tarafında mıdır?

- Evet

- Eee o halde nasıl tutuklanır? Bu zulümdür, adaletsizliktir, darbedir, diktatörlüktür, zıvanadan çıkmaktır, haddi aşmaktır.

- Maalesef ülkede işler rayından çıktı. Geçen de bizim bir yorumcu kadın arkadaşımızı almışlardı. Zorla ev hapsine çevirttik. Şimdi de TV'mizdeki bir gazeteci arkadaşı gözaltına almışlar.

- Olacak iş değil. Gerçekten anormal şeyler oluyor. Bunlar mülkün bize ait olduğunu bildikleri ve bunu sık sık açıktan ilan ettikleri halde ve bu konuda kendi adamlarına bile zaman zaman acımadıkları halde bizden birilerine ilişmeye nasıl cüret ediyorlar.

- Yahu herhalde mülkün bize ait olduğunu onlar da kabul ediyorlar. Hatta bu konuda ürkmeleri kendileriyle sınırlı değil, tabanlarını da 'sağduyu', 'dikkatli olmak' gibi sihirli tılsımlarla durduruyorlar, onları cesaretlendiren sadece bir kişi.

- Kimmiş o?

- Savcı?

- O zaman sadece o savcıyı konuşalım, her yerde ondan bahsedelim ki, varsa başkaları, cesaret bulmasınlar.

Mahallede diyaloglar bu minvalde.

Peki anormal(!) davrandığını anladıkları kişi sadece ve sadece tek bir savcı ise bu kaygı nöbeti uzun sürer mi?

Doğrusu hiç kimse bu konuda emin değil. Rejimin kurucu lideri hakkında en ufak bir dolaylı eleştiride bulunan kim olursa olsun hemen arkadan kelepçe ile derdest edildiği bir ülkede sadece bir savcı ile mülkün kime ait olduğunu tartışmak, ne kadar ümit vericidir ki?

İstisnasız tüm çocuklara yirmi yaşına kadar mülkün sahibinin -haşa- Allah değil de filan diye öğretildiği, develerin tellal, pirelerin berber olduğu bir ülkede öyle bir iki örneğe bakıp da güzel düşler görmek için çok erken..

Önce mülkün kime ait olduğunu öğretin.

Mülk Allah'ındır deyin. Allah'ın mülkünde emanetçiyiz deyin. Ve bunu önce Hakka sonra halka dayanarak ilan edin. O zaman bir şeyler değişmeye başlar.

Yoksa size sorarlar:

'Hayırdır hemşerim, bizim mülkümüzde ne oynatıyorsun? Bu gösteriniz kaç dakika sürüyor?'