İzzetin zıddı olan zillet kavramının Tefsirlerde, Hadis Şerhlerinde, Ahlâk ve Tasavvuf Kaynaklarında hayli izâhı var. Râgıb el-İsfahânî (rh) zilleti; “hakkını kaybetmesine sebep olacak kadar bir kimsenin kendini alçaltmasıdır” şeklinde açıklar.

Aziz eden de zelil kılan da Allah’tır celle celalühü. Yalnız bunun, illet-netice diye süregelen bir zincirleme akışı var.

Ve bu silsile nereden başlar, bu hususta insanın aklı da bilgisi de tecrübesi de âcizdir. Çünkü gaybı bilmez, geçmişe ve geleceğe vâkıf değildir, ömrü zâil, dünyası fâni, kudreti mahdut, fehmi kısırdır.

İmdâd-ı ilâhi, zincirin her halkasında hidâyet teklifi ile yetişir ve kulun ruhuyla yücelmesi için doğru tercihi gösterir lâkin -vâ esefâ- basîret bağlanınca, bilgi küpü de olsa aşağıya meyleder, yere saplanır, ayaklar altında ezilir gider.

“İzzet, Allah'ın, Resûl'ünün ve müminlerindir. Fakat münâfıklar bilmezler.” (Münafikûn 8)

Zilletin dibini boylayana sonra izzeti de unutturur Allah cc.

Nasıl serfirâz olunur, küffârın karşısında nasıl heybetli olunur, mazluma nasıl kol kanat gerilir, nasıl gönüllere taht kurulur hepsini siler atar. Geçmişin görkemi bile artık dile ağır gelir.

Sonunda bunca müslüman yığınlar ve onların ellerindeki servetler, maddi mânevî güç külçeleri, kuvvet vesileleri, miras aldıkları medeniyet öyküleri, kültürel, endüstriyel, nicel ve nitel onca yetenekleri hükümsüzdür. Ne siluetleri ne gölgeleri ne gördükleri düşleri ne kendilerine güvenleri ne kardeşlerine menfaatleri ve ne de beklenen ümitleri hepsi boş hepsi hükümsüzdür.

12 kişilik bir gemi. İnsaf ehli bazı batılılar tarafından kararlılıkla yol alıyor. Günlerce konuşuluyor.

Ve günde beş vakit Gazze’dekinin aynısı olan ezanların duyulduğu binlerce belde bunu da izlemekle yetiniyor.

Yetkililer makam koltuklarında, etkililer konfor alanlarında, halklar “bana değmeyen bin yıl yaşasın” modunda.

Terör rejimine zillet damgası vurulmamış olsaydı ve zerre kadar zekâlarını çalıştırıp “sadece bu gemiye izin veriyoruz” deselerdi bu da İslam ülkesi diye geçinen kim varsa hepsi için başka bir sefillik olacaktı ya neyse.

Limanlarından bu soykırımcılara habire ticaret gemisi yollayanlar da kenarda dursun.

“Müttefik Amerika. Yağlı dost Avrupa. NATO’da kıdem. Çok yaşa reel politik. Üzgünüz Gazze.”

Terör Çetesinden icâzetli Abbas güyâ ayrı. “Hoş geldin Meclise.”

“Konuşulsun buradan gidip bebek öldürenler ama vatandaşlıktan çıkarmayı unutturun çaktırmadan.”

Bana zilletin resmini yapar mısın Abidin? dediğinizde size malzeme sormayacaktır emin olun.

Katil şebeke, o küçücük gemiye de gemidekilere de bir şey yapamadı oysa. Tıpkı iki senedir Yemen’e bir şey yapamadığı gibi. Tıpkı sert kararlar alan İrlanda’ya, İspanya’ya, Güney Afrika’ya, İran’a bir şey yapamadığı gibi. Türkiye’nin zaman zaman parlayan -sözlü- öfkesine bir şey yapamadığı gibi.

Ve ortalıkta öyle beyhude gaz alma aparatı niyetine döndürülen lakırdılar: “israilin sonu yaklaşıyor bu da bizim elimizle olacak.” Bırakın böyle nakaratları.

Evet gemi sembolikti.

Sembol de korkulara kurban gitti.

Bu kadar zilletin dibinde olan ortak inançlı insanlık kümesi, tevafuken Gazze’nin sıkıntıdan kurtulmasına vesile olsa, Gazze’li herhalde bunu içten kabul etmeyecektir.

Velhasıl çukurdaki biri, zordaki kardeşini kurtaracaksa önce kendisine gelmesi şart değil mi?

Hiç mi kozumuz yok?

Hiç mi risk alamayız?

Hiç mi alternatif kalmadı?

Bu kadar mı mağlup olduk?

Bu kadar mı kuşatıldık?

Bu kadar mı elsiz, dilsiz kaldık?

Bu kadar mı vazgeçtik?

Yoksa dilimiz “Filistin Davası” derken, kalbimiz başka şeyler mi söylüyor?

Gazze için alacağı insiyatifle yıkılacaksa bir devlet, onu sen zaten bitmiş farzet.

Şimdi yine vardır başka batılı şöhret, “Filistin için üzgünüm” anlamına gelen sözler sarfetmiştir. Onları konuşuruz ya geçer bugünler elbet.

Gazze ve Filistin er ya da geç kurtulur kurtulmasına da günümüzün; kendini sınırlarına, kralına, devletine ve maslahatlarına kapatmış yığınlarının ayyuka çıkmış zillet problemi nasıl çözülür?

Buna kafa yoran var mı acep?