Papa’nın karşılanması üzerine tartışmalar devam ediyor. Sahabe Ayı Etkinlikleri nedeniyle çok yakından takip etmemekle beraber, birkaç kelâm edelim.

Meğer mevzu o kadar matrak bir magazine dönüşmüş ki insan, hangi deyimi kullanacağını şaşırıyor: “Güler misin ağlar mısın”. “Burası Türkiye”. “Al birini vur ötekine”. “Dam başında saksağan vur beline kazmayı.” “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu”.

Ya da hani o malum fıkra var ya onu mu hatırlamalı acaba:

Sürekli kilisenin çanına pisleyen kargayı, bir türlü yakalayamayan papaz, çanın yanına bir kap şarap koymuş. Şarabı içip sarhoş olan kargayı yakalayınca; müslüman olsan şarap içmezsin, hristiyan olsan çana pislemezsin. Söyle sen nesin?

Ortada öyle absürt, öyle dramatik, öyle trajikomik, öyle karnavallık bir show var ki, inanın sağlı sollu bütün yorumlar da bu saçma operanın bir parçası oluyor. Opera demişken geçen haberlerde izlemişsiniz. Devlet Opera ve Balesi, şehir şehir opera ve bale gösterilerine hız katmış, geçen yıl Şırnak’tan başlanan turne, bu yıl Bayburt’tan start almış.

Tabi Şırnak, Bayburt gibi yerleri bu opera ve baleden mahrum bırakmak, çağdaş uygar bir cumhuriyete yakışmaz. O yüzden yalnızca Jacopo Peri’nin Euridice operası veya Francesco Cavalli’nin Teti ve Peleo'nun düğünü değil, Karmen, La Traviata, La Boheme, Rigoletto, Tosca, Le Nozze Di Figaro gibi bütün operalar bu topluma ulaştırılmalı, sevdirilmeli, özümsetilmeli.

Hem sadece Romeo ve Juliet yahut Coppelia değil, Ludwig Minkus’un La Bayadere Balesi, Jean-Madeleine Schneitzhoeffer’in La Sylphide Balesi elbette ki Bayburt’lu, Yozgat’lı, Muş’lu izleyicilerle buluşturulmalı.

Yoksa, “muasır medeniyet” seviyesine nasıl ulaşacağız, modern dünyaya nasıl ekleneceğiz, geri kalmışlığı nasıl yeneceğiz.

Bu, ilerlemenin, aydınlanmanın, kalkınmanın en etkili ve yaygın yolu beyler. Şimdi dağılabilirsiniz.

Haydi tahminde bulunalım. Papa’yı karşılama için yapılan istişare toplantılarında neler önerilmiştir? Muhtemelen fikir teatisi şöyle ilerlemiştir:

- Efendim, hükümetimizin başörtü hassasiyeti malum. Katoliklerde de ilahi okuma ritüeli var. Bu ikisini birleştirelim. Araya bir iki başı bağlı da serpiştirelim.

- Rahibelerde de örtünme olgusu var. Bu, onlar için de hoş bir çağrışım olur. Biraz onların tarzı da olsun.

- İlahi demişken, “Taleal bedru” nasıl. Hem hoş geldin vurgusu var. Hem dünyaca bilinen bir ritim.

- Ama bu biraz müslüman halkın, tarihine, örfüne, kültür ve medeniyetine aykırı olmaz mı. Yani bir devlet protokolü ile yetinmek acaba daha uygun olmaz mı?

- Hayır. Batılı dostlarımıza bu ziyaretle ilgili güçlü mesajlar aktarmamız gerekir.

Ve ortaya çıkan sonuç bu.

Deseniz ki camilerde Papa adına mevlüd okunsaydı daha iyi olmaz mıydı? Ya da kurbanlar kesilseydi. Neyse, “Allah’ım aklımıza mukayyed ol” duasını vird edinmek belki de daha iyi.

Ama azizim gel gör ki çok geri kalmış bir haldeyiz.

Çaykovski’nin, Re Majör Konçertosu’nu zevk etmemiş kimselere biz ne anlatıyoruz ya.

Şu hale bak.

Papa’yı karşılama ekibindeki orgcu arkadaşa takılacağınıza gidin biraz Don Giovanni dinleyin.

Aydınlanın ya hu.