Nüfus yaşlanması felaketinde şiddeti çok büyük yeni bir sarsıntı daha kaydedildi.

TÜİK’in son açıkladığı verilere göre 2025 yılının ilk 7 ayında doğum sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,3 oranında azalarak 503 bin 765'e geriledi.

Aradan geçen sadece bir yılda neredeyse onda birlik bir düşüş nedeniyle normalde en yüksek alarm seviyesine geçilmeli değil mi?

Üstad Hazretlerinin ifadesine göre Allah-ü Teala, dört şeyi yani hayatı, nûru, rahmeti ve vücudu(varlığı), herhangi bir vasıta olmadan doğrudan direkt bir şekilde veriyor.

Memlekete bakınca bu dört şeyde sanki bir tuhaflık olduğu seziliyor.

Kar ve yağmur azaldığı için göller, nehirler kuruyor, barajlarda su seviyeleri günbegün azalıyor.

Daha önce bol olan bir çok ürün, bir anda geçmişte nadir karşılaşılan boyutlarda yokluk ile anılıyor.

Haydi bunları, olmazsa olmazlar listesinin en üst sırasına almayalım yahut bir şekilde halledilebilir kategoride görelim ancak nesil için bu kadar rahat olmak mümkün mü?

Bu, kiraz değil ki bu sene değil on sene bile yetişmese de, onun yerine başka meyve var denilsin. Ya da bu, Burdur Gölü değil ki, kurusa da orada ekosistemin açığı zamanla kapandı filan densin.

İnsan dediğimiz şey, laboratuvarda, saksıda, tarlada, kırda yetişmiyor. Entegrasyonla ayakta duran kimi batılı ülkelerin yaptığı gibi dışarıdan ithal edilebilir deseniz, bunun da sosyolojik açıkları bir yana, ne ekonomik, ne siyasi, ne de konuyla doğrudan alakalı bir mantıki temeli bulunuyor.

İvedilikle ve kararlılıkla çok cesur radikal adımlar atılmadığı sürece, gelecek yirmi yılın sonunda çoğunluğu yaşlı olan bir halkla, dinamizmini yitirmiş, kendini savunacak bilekleri zayıflamış, tüm imalat alanlarını dışarıdan getirdiği işgücüyle doldurmak zorunda kalmış bir ülkenin varoluş mücadelesi sahne alacaktır.

Hani burası bir petrol ya da doğalgaz ülkesi değil ki, yer altı zenginlikleriyle ayakta kalsın. Ya da ABD gibi süper sömürgeci küresel bir güç değil ki, nüfusu dert etmesin.

Yirmi yıldır söylendiği gibi “en az üç çocuk yapın” demekle olmadı, olmazdı da.

Doğrudan ve dolaylı tedbirler bağlamında acilen neler yapılabilir?

Bazı önerileri sıralayalım:

Birincisi: Çok acil, evlenen üniversite öğrencisine iş garantili yüksek meblağda burs verilmeli.

İkincisi: Düğünler, sadece masraf yönüyle değil bir çok açıdan kolaylaştırma amaçlı ele alınmalı, bağlayıcı düzenlemeler yapılmalı.

Üçüncüsü: Evlilikle ilgili yaş sınırı da tek eşlilik sınırı da kaldırılmalı.

Dördüncüsü: Üçten başlayarak artan çocuk sayısına göre, araçlardaki ÖTV başta olmak üzere bir çok vergide indirim yapılmalı, hatta sıfırlanmalı.

Beşincisi: Kura ile değil, evi olmayan her yeni evliye ev verilmeli.

Altıncısı: Çok çocuğu teşvik etmeyen hiçbir sinemaya, dizi filme onay verilmemeli. TV’lerdeki aileyi ifsad eden magazin programları mutlak surette kapatılmalı.

Yedincisi: Her sokakta Aile Hekimliği gibi Doğum Destek Merkezleri kurulmalı. Ve buralardaki görevliler, aileleri bu konuda izlemeli.

Sekizincisi: Yeni evlilik yapan ve maddi durumu çok iyi olmayan her çiftten başlayarak, çocuk sayısı üç ve üzeri olanlara kamuya alımlarda öncelik verilmeli.

Dokuzuncusu: Aile Hekimleri gibi imamlar da aile imamı diye kodlanmalı. Her imam, kendi sorumluluğunda olan ailelerin manevi gidişatını ıslah ve irşad hedefiyle takip etmeli.

Onuncusu: Yedi ve daha fazla çocuğu olan anne babalar, başkasından on yıl önce emekli olmalı.

On birincisi: Altı ve daha fazla çocuğu olan ailelere özel kartlar tanımlanmalı, bunlarla alışverişlerini yüzde elli indirimli yapmalı.

On ikincisi: Bireysel yaşam yerine kalabalık aileyi özendiren sosyal medya içerikleri ödüllendirilmeli.

On üçüncüsü: Kapitalizm, feminizm ve sekülerizm, hedonizm gibi insan öğüten değirmenlerin etkisini kıracak fikir akımlarının, yaşam tarzlarının önü açılmalı.

On dördüncüsü: Erken yaşta evlenen ve 25 yaşına kadar üç çocuk yapan erkekler, askerlikten muaf tutulmalı.

On beşincisi: Çocuk sayısı arttıkça elektrik, su, telefon gibi faturalar azalmalı.

Bunlardan herhalde bazıları kısmen konuşuluyordur ama görünürde icra edilen ciddi hiçbir şey yok.

Biz diyeceğimizi diyelim.

Vebal, yetkililerin boynuna..