İnsanın aidiyet açlığı sadece Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisiyle tespit edilmemiş. Mesela Baumeister ve Leary’nin 1995’de ispatladıkları teze göre, insan sosyal bir bağa sahip olmadığında stres hormonları (kortizol) yükseliyor. Bununla beraber, 91 yılında Brewer’ın, “İnsan hem “bir yere ait olmak” ister (gruba dahiliyet) hem de “benzersiz olmak” ister (ayrı olma ihtiyacı). Bu iki ihtiyacın dengesi grup psikolojisini belirler.” biçimindeki özeti bu konuda çok ciddi bir temel kabul edilmiştir.
Polonyalı sosyal psikolog Henri Tajfel ve arkadaşları 70’li yıllarda İngiltere’de bir deney yaparlar. Rasgele katılımcılara “iki ressam arasından hangisini tercih ediyorsunuz?” gibi basit bir soru sorarlar ve tercihlerine göre bu kalabalığı A ve B diye iki gruba ayırırlar. İki grup arasında hiçbir çıkar, ayrılık ve düşmanlık olmamasına rağmen çok ilginç sonuçlar ortaya çıkar. Mesela katılımcıların eline herkese dağıtmaları için para ve puanlar verirler. Ne kadar adaletli gözükseler de kendi grubundakilere hiçbir sebep yokken daha fazla dağıttıkları ortaya çıkar. Hiçbir dayanak olmadığı halde kendi grubundakileri daha olumlu, karşı tarafı ise önemsiz görürler ve buna meşhur minimal grup paradigması adı verilir.
Taraf olma, taraf tutma üzerine daha bir çok çalışma yapılmış. Yine Amerikalı sosyal psikolog Marilynn B. Brewer 99 yılında yaptığı bilimsel deneylerle İn-group favoritism (kendi grubunu orantısız şekilde kayırma, Out-group derogation (karşı grubu küçümseme ve dışlama) ismiyle iki kavramı netleştirmiş. Brewer’ın 99 yılında ortaya koyduğu sonuçlar, her bireyin, İn-Group Favoritism etkisiyle kendi grubuna orantısız düzeyde pozitif davrandığını, kendi grubuna daha fazla yardım ettiğini, daha çok güvendiğini, daha olumlu sıfatlar kullandığını, daha yüksek yetenek atfettiğini göstermiş. Yine her birey, Out-Group Derogation etkisiyle karşı grubu, daha değersiz, daha tehlikeli, daha az ahlaklı, daha az zeki / daha az yetenekli diye nitelemiş.
2011 ve 2012 yıllarındaki araştırmalar da ise, kişinin kendi grubunda bir acı gördüğünde beynin empati bölgesinin daha güçlü çalıştığı ve kendi grubuna ait bir yüz gördüğünde beynin ödül bölgesi olan ventral striatum ve nucleus accumbens’un aktif hale geldiği hatta çoğu zaman, karşı grupların başarısızlığının “haz bölgesi”ni tetiklediği belirlenmiş ve buna schadenfreude (başkasının zararından haz alma) denmiş.
2015 yılındaki bir deneyde ise, siyasi tarafı olan bireyler, kendi sosyal çevrelerinin hatalı söylemlerini daha akılcı bulurken, karşı cenahın doğrularını ise kuşkulu görmüş.
Velhasıl, “müzebzebun” diye vasfedilenlerden yani ne tam şunların safında, ne tam bunların safında durmayan arada kalmış bir ikiyüzlü vaziyetçilikten Allah’a sığınırız.
Hakka taraf olmadan müslüman olunamayacağını ifade eden Üstad Bediüzzaman şöyle demişti: "İslamiyet iltizamdır; iman izandır. Tabir-i diğerle, İslamiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir."
Laikçi yobaz değiliz demekle iş bitmez, “onlardan taraf değiliz” ikrarı da şart.
Onların yaptıklarından, söylediklerinden beriyiz.
Mağdur ettiklerinden sorumlu değiliz.
Üzdükleriyle birlikte üzülürüz.