Sanıldığı gibi her şey 1945’te yani ikinci Dünya Savaşı sonrası gelişmedi. İşgalci israil hegemonyasının Amerika’yı ele geçirmesi çok daha öncesine dayansa da Avrupa’yı kontrole alması daha çok 1945’ten sonra oldu. Arap liderlerinin siyonizmi desteklemesi ise eski kralların yerine yeni nesil çocuklarının kul/köle olmasıyla ortaya çıktı. Eski nesil yöneticilerde az buçuk milliyetçilik kendilerini frenliyordu.
Amerika ve Avrupalı yöneticilerin birçoğu aslen Yahudi olmasa da ya siyonist ya da siyonist destekçisi konumundadır. Yakın dönemde Joe Biden’in “Siyonist olmanız için Yahudi olmanıza gerek yok. Ben bir siyonistim” itirafı dünya gündemine oturmuştu. Kamala Harris’in kocası Yahudi idi. Antony Blinken 7 Ekim’den sonra Netanyahu’yu ziyaret ettiğinde “ABD Dışişleri Bakanı olarak değil, sizi bir Yahudi olarak ziyaret ediyorum” sözleriyle epey tepki almıştı. CIA, ulusal İstihbarat, Ulusal Güvenlik Danışma, İç Güvenlik, Tarım, Hazine gibi bakanlık ve yetkililerin hepsi hem Yahudi hem de Siyonistler. Trump’ın damadı Jared Kushner zaten bilinen bir Yahudi ve siyonist…
Meksika ve Arjantin Devlet Başkanları, Fransa ve Rusya Başbakanları gibi Yahudi asıllı idareciler Latin, Avrupa ve Rusya devletlerinin bazılarını yönetimsel olarak idare etmiş veya ediyorlar. Köken olarak Seferad veya Aşkenaz Yahudisi olmak aralarında bir ayrımcılık oluşturmadı/oluşturmuyor. Lakin Siyonizm Yahudiliğin bir adım ötesi olup dünya için tehlike oluşturmaya devam ediyor. Tıpkı Gazze’de olduğu gibi.
İbrahim anlaşmaları ile Trump, birinci döneminde yeni nesil Arap yöneticilerini gerek eğitim gerek zihniyet olarak zaten kendilerine köle yapmıştı. Kral Selman’ın pasifleşmiş hale gelmesi ve Prens Selman’ın yönetimi her şekliyle ele alması tam bir teslimiyeti beraberinde getirdi. Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Bin Ziyad’ın da Amerika’ya boyun eğen genç ve itaatkar bir emir oluşu diğer Arap liderler için bir baskı oluşturdu. Ürdün Kralı’nın ve Mısır Başbakanı Sisi’nin Amerika’ya dış yardım konusunda bağımlı olmaları tam bir kul olma halidir.
Lübnan’ın iç sorunları ve tek bir uçaklarının olmaması, Suriye’nin kendi sorunlarıyla boğuşması ve hava gücünün imha edilmesi bölgeyi İbrahim anlaşmalarına yani işgalci israil ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilere götüren teslimiyetçi bir yaklaşımdır.
Anlayacağımız şu ki bugün, Amerika ve Avrupa nasıl sistematik bir süreç sonrası siyonizme teslim olmuşsa Arap ülkeleri de aynı süreçten geçilerek yeni nesil yöneticiler üzerindeki çalışmalarla teslim alınmışlardır. Halkların bu konudaki bilinç seviyesi yöneticileri; geride bırakacak düzeyde olsa da neticede topu, tüfeği, tankı ve uçağı olan bu yöneticilerdir. Onlar da köle/kul olmanın bedelini hem dünya hem de ahiret kaybıyla ödediklerini biliyor, lakin içinde bulundukları aşağılık durumu eldeki imkanlara değişmekte tereddüt etmiyorlar. Belki de bu, şafağı yakın olan bir inkılabın habercisidir. Kim bilir… Her şeye kadir olan Allah Teala değil mi?