• DOLAR 32.223
  • EURO 34.721
  • ALTIN 2448.15
  • ...
Kanaat Tükenmeyen Bir Hazinedir
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Hamd; sevgi ve şefkati ile bizi kuşatan Rahman’a, selat-u selam; âlemlere rahmet olarak gönderilen Habibullah’a olsun...

“Kıyamet günü geldiğinde Cenab-ı Hak, ümmetimin bir taifesine kanatlar verir. Onlar kabirlerinden cennete uçarlar. Cennetlerde diledikleri şekilde gezer ve diledikleri şekilde nimetlenirler. Bunun üzerine melekler onlardan sorar;

Siz hesabı gördünüz mü? Onlar; ‘Hayır, hesap görmedik!’ derler. Siz köprüyü geçtiniz mi? ‘Hayır herhangi bir köprü görmedik!’ Siz cehennemi gördünüz mü? ‘Hiç bir şey görmedik!’ Siz kimin ümmetisiniz? ‘Biz Muhammed (a.s) ümmetiyiz!’ Siz Allah aşkına söyleyiniz, dünyada ameliniz neydi? ‘Bizde bulunan iki haslet idi! Biz bu makama ancak Rabbimizin rahmetinin fazlıyla varmışız.’ O iki haslet neydi? Biz tek başımıza kaldığımız da O’na karşı gelmekten utanıyorduk. Bizim için taksim buyurduğu nimetlere kanaat edip razı olurduk.’ Bunun üzerine melekler; Gerçekten siz bu nimetleri hak etmişsiniz, diye cevap verirler.” (Taberani)

Muhakkak ki, kanaatin sahasına inen bir kimse kanaatin himayesindedir. Kanaatin himayesin de olan kişi de en güzel nimetlere mazhar olacaktır. Çünkü öyle buyuruyor Kutlu Nebi (s.a.v). “Zenginlik fazla maldan ileri gelmiyor. Ancak zenginlik, nefis zenginliğidir” diye dikkatimizi bir kez daha, Rabbimizin bize verdiği manevi ve bedeni nimetlerin üzerine çekmekte. Dolayısıyla dünyada hiçbir şeye sahip olmasak da inanın yine de en zengin olan kişiler bizleriz. Çünkü Rabbimizin bize bahşettiği şu beden nimeti dahi başlı başına büyük bir hazinedir.

Zamanın birinde ilim ehli bir âlimin karşısına bir dilenci çıkar ve “Ne olur bana yardım et” diye yalvarır. Âlim ise sırf ona bir ders vermek amacı ile “Sen zaten zenginsin ben sana hiçbir şey veremem” der. Dilenci şaşkın bir halde “İnanın efendim, benim hiç bir şeyim yok” diyerek boynunu büker. Âlim “Madem sen fakirsin gel seninle bir anlaşma yapalım” der ve “Ben sana elli akçe versem sen de bana bir gözünü verir misin?” diye sorar. Dilenci “Hayır kesinlikle bunu kabul edemem!” der. Âlim “Öyleyse elli akçe daha vereyim, o zaman bana gözünü verir misin?” Deyince dilenci daha çok öfkelenip “Sen benimle alay mı ediyorsun be adam! Bir o kadar ve hatta daha da fazlasını versen de böyle bir teklifi asla kabul etmem” der.

Daha sonra, âlim “Şimdi ne kadar zengin olduğunu anladın mı?” deyince dilenci hıçkıra hıçkıra ağlayarak verilen dersi en güzel bir şekilde alır ve bir kez daha Rabbinin verdiği nimetlere kanaat etmenin en büyük zenginlik olduğunu anlar.

Evet değerli kardeşlerim! Demek ki, en büyük zenginlik beden zenginliğidir. Yüz, el, kol ve bacaklardır… Hakeza bize düşen görev verilen nimetin kıymetini bilip Rabbimizin bize bahşettiği nimetlere kanaat ederek, rıza göstermektir. İmtihanın hikmeti gereği bedenimizdeki ufak tefek nakısları görmezden gelip sevgiliden gelen her şeye, kanaat ve sabır libasına bürünerek razı olmak, belki de yüce Halık’ın bize olan sevgisini, kat kat arttıracaktır.

Bu minvalde, ayağımız sakat veya gözümüz şaşı olabilir ya da boyumuz kısa, dilimiz kekeme olabilir. Tüm bunlara karşı; tamamen bu nimetlerden mahrum olanları düşünerek, olaylara hikmet penceresinden bakmak, yani kanaat etmek hüzün ve kederimizi giderecektir.

Vehb (r.a.) demiştir ki:

“İzzet ve zenginlik çıkıp kâinatı dolaşır; nerede kanaatle karşılaşırlarsa, orada yerleşirler.”

İzzet, şeref, üstünlük ve zenginlik! Hepsi kanaat şemsiyesi altında toplanıyor...

Kanaat, Rabbin verdiği nimetlere razı olup onu olduğu gibi kabul etmektir. Aksi takdirde onu değiştirmeye kalkışmak, dünya ve ahirette büyük bir hüsrandır. Buna örnek olarak, bugün batıya özenerek yüce Halık’ın yarattığını beğenmeyip kendilerini, kozmetik ürünlerle, şekilden şekle koyan; estetik ameliyatlarla vücudunu her yıl farklı bir biçimde ‘bıçaklatan’ kadınları gösterebiliriz.

Oysaki kanaat edip rıza göstermek, dünya ve ahrette huzur ve mutluluğun anahtarıdır. Bazı şeyler var ki, insan bunları değiştiremez. Dolayısıyla olmayacak şeyleri temenni ederek yaşamak insanı hüzün ve kedere boğar. Bu, ihtiyarın; genç gibi kuvvetli olmayı istemesine benzer. Çirkin bir kadının; kıskançlık ve üzüntü ile güzel bir kadına bakmasına benzer. Keza kısa boylu bir gencin uzun boylu birisine göz dikmesine ve çölde yaşayanların müreffeh şehir hayatını hayal etmelerine benzer.

Peygamber Efendimiz zamanında kadınların erkekler gibi eşit haklara sahip olmayı istemeleri üzerine Cenab-ı Allah şu ayeti indirmişti:

“Allah’ın, sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri arzu etmeyin. Erkeklere de kazandıklarından bir pay var, kadınlara da kazandıklarından bir pay var. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin.”

Bu gibi hallerde kanaat tek çare ve tek ilaçtır. İnsanlığın kanaat önderi Hz. İsa ne kadar da güzel ifade etmiştir:

“Elbisem hırka, ekmeğim arpa, kandilim ay, bineğim ayaklarım, yastığım kolumdur! Yatarım bir şeyim yok; kalkarım bir şeyim yok…”

Evet, benim muvahhide kardeşlerim! Demek ki, her iki âlemde de mutluluğun şifresi kanaattir. Bulunduğu haline kanaat edip şükreden kişi, Rabbinin sevgisine mazhar olan kişidir. Kanaat eden kişi bütün güzellikleri kendisinde barındıran kişidir. Selam ve dua ile.

Esma Akbalık / Nisanur Dergisi / Şubat 2013

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir