Barış, selamettir; selamet ise karşılıklı güvenle mümkün olabilir. Bir yerde barıştan söz edilecekse, orada karşılıklı güvenin duyulması elzemdir. Yoksa barış da sulh da selamette olmaz, olması mümkün değil çünkü.
Barışı dillerine pelesenk edenlerin başkalarına karşı en azından saygı duymaları olmazsa olmazdır. Aksi takdirde, sözcük istismarcısı pişkinler olarak değerlendirilirler.
“Terörsüz Türkiye” süreciyle birlikte yeni oyunların sahnelendiği dikkatlerden kaçmıyor. Yıllarca özellikle Kürtlere kan ve gözyaşı yaşatanların, söz konusu sürece karşı bir hinlikleri olmalı ki provokasyonlara sarılmış gibiler; bu durum gözlerden kaçmıyor.
Kürtleri sudan bahanelerle Kemalist sistemin işbirlikçisi veya muhbiri diye tanımlayarak infaz eden örgütün uzantılarının bugün geldikleri nokta, Kürt gençlerini Anıtkabir’e saygı duruşuna çıkarmak olmuştur.
Sistemle ilgili bu noktaya varan taifenin, özellikle Kürtlerle ilgili cüretkârlıklarının devam ediyor olmasının başka sebepleri olmalıdır.
DEM ve uzantılarının her fırsatta HÜDA PAR’a veya HÜDA PAR mensuplarına yönelik izan ve insaftan uzak yalan iftiralarının sebebi olsa olsa büyük bir provokasyona zemin hazırlamak olmalıdır.
6-8 Ekim olaylarında HÜDA PAR’ı IŞİD’le ilişkilendirerek terör çeteleri üzerinden gerçekleştirdikleri saldırılar hâfızalardaki yerini korurken, yine sağda solda yaptıkları veya yaptırdıkları haberler öyle görmezden gelinecek türden olmasa gerek.
Yıllarca “barış” diyerek vurdular, kırdılar, harap ettiler. Onların her “barış” ve “demokratik yaşam” dedikleri yerde vardır bir hinlik diye düşünmek artık sıradanlaştı.
Örgütlerinin kendini feshedip silahları yaktığı bir hengâmede İslam’a ve İslami değerlere saldırmaları, içinde bulundukları tutarsızlığın açık göstergesi olsa gerek.
Devletle barışacaklarını ilan ettiklerinden beri İslami değerlere saldırılarını alenileştirip bunu şehir meydanlarına taşımaları dikkatlerden kaçmıyor. İslami tesettür ve çarşafı dans ederek çıkarıp yerlere fırlatmak tam bir saygısızlık, densizlik ve çirkefliktir.
İslami değerlere saldırarak yeni bir kavganın ve kargaşanın fitilini ateşlemek istiyorlar. Şu an yürüyen sürecin belki de canına okumak istiyorlar. Bunların barış içinde yaşamak gibi bir niyetleri ve amaçları olmayabilir. Süreci bozmak için her geçen gün yeni bir fitneye başvuruyor olabilirler; dikkat kesilmek lazım.
Karanlıktan, kandan, kargaşadan beslenen bir yapının gerçek manada bir barış ortamını isteyeceğine inanmak gerçekten saflık olur. Ama olsun, silahlar susuyorsa bu değerlidir ve destek çıkmak lazım. Lakin sisteme “barışıyoruz” derken, yeni bir fitnenin ateşini çakmanın heyulası içinde oldukları da dikkatlerden kaçmıyor.
Bir tarafta barış diye tutturanların, tam anlamıyla barışa hizmet edecek çalışmalara yoğunlaşması gerekmektedir. Aksi takdirde samimiyetlerinin sorgulanması kadar doğal bir durum olamaz.
Fitneden, tahkirden, düşmanlıktan vazgeçmeyenlerin barış teraneleri de boşunadır; inandırıcı olmaları da mümkün değildir.
Sorumsuzların barış teraneleri ise oyun ve eğlenceden ibarettir! Oyuna gelmeyelim!
Tam bir barış ortamı, milletin değerlerine yönelik saldırılardan vazgeçmekle mümkün olabilecektir.