Her şey Devlet Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan’ı DEM Parti grup toplantısına davet etmesiyle başladı. Bahçeli, Abdullah Öcalan’a PKK’ya silah bıraktırma karşılığında ‘umut hakkı’ vadetmişti. O zamana kadar pek bilinmeyen, bilinse de hiç kimsenin önemseyip üzerinde durmadığı “umut hakkı”, Bahçeli’nin kullanımıyla sıkça dillendirilen bir kavram haline geldi.

Abdullah Öcalan da umutlanıp unutulduğu yerden galeyana gelerek PKK’ya silah bırakma ve kendisini feshetme çağrısında bulundu. Sonrasında da tiyatral bir gösteriyle 30 kişilik bir militan grubu silah ve teçhizatlarını yakarak sembolik olarak silah bırakma sürecine girdiklerini göstermiş oldular.

İşin tuhaf tarafı, devlet yetkililerinin PKK ile hiçbir anlaşma yapılmadığını, PKK’ya hiçbir şey vaat edilmediğini, silah bırakanların dahi ülkeye girişlerinin mümkün olmadığını sıkça dile getirmeleriydi. Bugün dahi PKK’nın ne karşılığında silah bıraktığını bilmiyoruz. Şu an bildiğimiz, çözüm için meclisin adres gösterildiği yani yapısal reformların meclis iradesine bırakıldığıdır. Bu arada bildiğimiz diğer bir konu da yine Bahçeli’nin önerisiyle mecliste bir komisyonun kurulduğudur.

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, özetle terörün Türkiye gündeminden çıkarılması amacıyla kurulmuştur. Belli periyotlarla toplanan ve her toplantısında toplumun değişik kesimlerini dinleyen komisyon, sonuçta çözüm önerilerini raporlaştırıp görevini tamamlayacaktır. Eğer Komisyon, tüm Kürt halkının kaderini PKK’nın siyasi ihtiraslarına bağlayarak önerilerde bulunursa, yeni birtakım sorunların doğmasına yol açacaktır. Bunun emarelerini şimdiden görmeye başladık bile…

Milli Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonunun 11. toplantısına davet edilen iş adamları ile medrese âlimleri, çözüm üzerine görüşlerini beyan ederken, Âlimler ve Medreseler Birliği Genel Başkan Yardımcısı Molla Beşir Şimşek de soruna yönelik tespit, teşhis ve çözüme yönelik görüşlerini dile getirdi. İşte tam burada, sorunun kaynağı olan Tek Parti zihniyetinin temsilcisi olan CHP ile Kürt halkına kan, ölüm, gözyaşı ve zulümden başka bir yararı dokunmayan PKK’nın meclisteki temsilcisi DEM milletvekilleri, tam da temsil ettikleri zihniyeti yansıtırcasına iftira, karalama, hakaret etme, seslerini yükselterek hakkın duyulmasına engel olma gibi basit girişimlerde bulunarak toplantıyı terk ettiler. MHP temsilcisi de devletin yanlışlarını sahiplenerek asker ve polisi suçlamaması uyarısında bulunarak Molla Beşir’i susturmaya çalıştı.

Korktuğumuz şey tam da budur. DEM, PKK’nın meclisteki siyasi ayağıdır ve CHP ile aynı zihniyete ve aynı dünya görüşüne sahiptir. MHP, kendini devletin sahibi, asker ve polisin hamisi olarak görmektedir. AK Parti, sürecin kontrolünü Devlet Bahçeli’nin şahsında MHP’ye bırakmış durumda. Burada sahipsiz olan ve seslerini, taleplerini, süreçten beklentilerini duyuramayan tek kesim, hem devlete hem de PKK’ya mesafeli duran İslami kesimdir. Devlet ile PKK bir şekilde anlaşır ve PKK’nın siyasi taleplerine olumlu karşılık verirse, Kürt halkının tamamında, ama özellikle İslami kesimde karşılık bulmayacağı için yeni sorunlara kaynak oluşturacaktır. Molla Beşir Şimşek’in konuşmasına gösterilen tahammülsüzlük, yeni sorun kaynağının kaynamakta olduğunu haber vermektedir.

Eğer kalıcı bir çözüm olması isteniyorsa, yol bellidir. Molla Beşir’in konuşmasında belirttiği ve rapor halinde sunduğu tespitler ve çözüm önerileri ilaç hükmündedir. Bin yıldır bu topraklarda Türkleri, Kürtleri, Arapları ve diğer ulusları bir arada tutan şey kardeşlik şuurudur, bunu sağlayan da İslam’dır. Çözüm, Türklerin ve Kürtlerin yeniden İslam şemsiyesi altında yaşadığı, adalet güneşinin herkesi eşit derecede ısıttığı, Allah’ın verdiği hakların hiçbir kavimden esirgenmediği, hiç kimsenin ırkından dolayı yüceltilmediği veya alçaltılmadığı bir kardeşlikte buluşmaktadır. Bunun dışında kalan çözümler günü kurtarmaya yönelik olacak veya yeni sorunların üremesine zemin hazırlayacaktır.