Bazı olaylar, acılar vardır ki; üzerinden ne kadar zaman geçse de, kalpte açtığı yara asla kabuk tutmaz.

İşte Yasin Börü’nün acısı da bu olaylardan birisi...

2014 yılının Ekim ayında, Diyarbakır’ın dar sokaklarında bir çocuk, elinde kurban eti paketleriyle ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalıyordu. Adı Yasin Börü idi.

Henüz on altı yaşında bir genç, yoksul ailelere et ulaştırmak isterken, şehirdeki şiddet olaylarının ortasında hunharca katledildi.

O gün, şiddet çağrılarıyla sokaklara dökülen vahşiler; insanlıktan, vicdandan ve merhametten kopmuş bir karanlığa teslim oldular.

Yasin ve arkadaşları hunharca katledilip, balkondan atıldı, ardından o nazenin bedenlerine benzin dökülüp ateşe verildi.

Olay sadece masum gençlerin ölümü değildi, insanlığın vicdanına kazınan kara bir lekeydi...

Adalet yerini bulmadıkça, Mahşere kadar geçmeyen kara bir leke olarak kalacak

Bir bayram sabahında kurban edilen adalet

Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledilmeleri, en utanç verici olaylardan biri olarak tarihe geçti.

Devletin resmi makamları, o gün yaşananların “Kobani olayları” bahanesiyle başlatılan şiddet dalgasının sonucu olduğunu açıklasalar da kandan beslenen vampirler çok daha büyük bir projenin peşindeydiler.

Sözde Mahkeme kararlarında olaylara karışanlar hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verildi.

Ancak bu kararlar, toplumda adalet duygusunu tam anlamıyla onaramadı. Çünkü halkın vicdanında hâlâ şu soru yankılanıyor:

Bu nefret çağrısını kim yaptı?

Bu çağrıyı yapanlar neden en ağır cezaya çarptırılmadı?

Neden adaletin sadece gölgesi var.

Halkı sokağa çağıran insanlık düşmanı (DEM)lenmeyen densizler…

Bu çağrıların ardından, onlarca şehirde olaylar patlak verdi; 50’den fazla insan hayatını kaybetti, yüzlerce işyeri tahrip oldu.

Onlarca masum insan haksızca öldürüldü. Çocuklar yetim, kadınlar dul kaldı.

Bugün hâlâ o dönemin siyasal sorumlulukları tartışılıyor.

Bazı çevreler, “ifade özgürlüğü” diyerek bu çağrıları meşru göstermeye çalışıyor; oysa o çağrıların hemen sonrasında Diyarbakır sokaklarında Yasin Börü ve arkadaşları linç edilirken, vicdanlar sessiz kalmıştı.

Geçmişte yaşanan bu acı tecrübelerin üstü örtülür, “unutalım gitsin” denirse, benzer karanlık sayfalar yeniden açılır.

Hiçbir ideolojik gerekçe, hiçbir politik hesap, bir çocuğun diri diri yakılmasını, parçalanarak öldürülmesini meşrulaştıramaz.

HÜDA PAR ve adalet çağrısına yönelik linç dili

HÜDA PAR’ın “Adalet” çağrısı bazı insan ve vicdan düşmanı vampirleri çok rahatsız etmiş olacak ki, HÜDA PAR’a çemkirip, salya sümük etrafı rahatsız ediyorlar.

Halk arasında bir deyim var: “Yarası olan gocunur”

Demek ki, şu hak ve Adalet düşmanlarının derin yaraları var.

Evet 50 yıldır Kürt halkı üzerinden rant devşirip, siyaset yapanların yaraları olmasaydı her fırsatta HÜDA PAR’ı hedef tahtasına koymazlardı.

Tüm bu saldırı ve karalama propagandalarının tek sebebi, HÜDA PAR’ın yıllarca uyutulmuş, asimile edilmiş, hakları ellerinden alınmış, canlarıyla ve mallarıyla ağır imtihanlardan geçmiş bu milleti uyandırmaktır.

Zira kandan beslenen bu vampirler, yıllarca bu milleti yalan siyasetleriyle uyutup kandırdılar.

Bunlar bu milletin en büyük düşmanıdır.

Tarihe şöyle bir dönüp baktığımızda, en çok bu milletin kanını dökmüşler, canını acıtmışlar ciğerlerini yakmışlar.

Dolayısıyla, kim olursa olsun, adalet talep edenin susturulması; farklı düşünenin linç edilmesi, fikirle değil öfkeyle siyaset yapıldığını gösterir.

Bu da toplumsal barışın en büyük düşmanıdır.

Siyaset, ötekileştirmenin değil, adaletin sesi olmak zorundadır.

Yasin’in hikâyesi bize emanettir. Adalet yerini bulana kadar biz her daim adaletin sesi olacağız ve haykıracağız !

Yasin Börü’nün gülümseyen fotoğrafları bugün hâlâ sosyal medyada, dergilerde, gazetelerde dolaşıyor.

O fotoğraflar, sadece bir gençliğin hatırası değil; bir milletin adaletle imtihanıdır.

O gün sessiz kalanların, bugün adalet adına konuşmaya hakkı yoktur.

Yasin’in düşen bedeni, bu toplumun vicdanına kazındı — ama onun imanla dolu yüreği hâlâ ayakta.

Adalet gecikebilir ama susmaz

Zaman geçer, dosyalar kapanır, siyasî gündem değişir.

Ama mazlumun duası göğe yükselir, adaletin yankısı asla kaybolmaz.

Bir gün, herkesin sustuğu o sokaklarda, bir annenin “oğlum” feryadı kadar gür bir adalet sesi yükselecektir.

Ve o gün, Yasin Börü’nün yüzündeki tebessüm bu topraklara yeniden huzur getirecektir.

Yasin Börü unutulmadı, unutulmayacak.

Çünkü o, insanlığın davasıdır.

Ve bu dava, adalet yerini bulana kadar susmayacak!