1500 yıl öncesine ait bir pencere açılmış ve İslam tarihi bize seyrettiriliyor gibi…
Taş yerine, bombalar atılıyor Taif’te olduğu gibi…
Zalim bir ordu tarafından kuşatılmış “Kufeli kardeşlerin” seni yalnız bırakmış, bir damla suya hasretsin, Kerbela’da olduğu gibi…
Bir çöle hapsedilmiş, erzak girişi yasaklanmış, açlıkla sınanıyorsun Mekke’de olduğu gibi…
Ne sana atılan taşlara (bombalara) kendini siper edecek, ne de seni teselli edecek kimseler de yok yanında Hz. Zeyd ve Hz. Hatice gibi…
Sayılara çok fazla mı önem vermiştik 1,5 milyar Müslüman’ız, israile tükürsek sel alır, yok olur diye, yani çokluğumuzla övünüyorduk Tekasür suresinde buyrulduğu gibi…
“… O gün çokluğunuz sizi böbürlendirmiş, fakat bunun size hiçbir yararı olmamıştı…” (Tevbe/25) Huneyn’de olduğu gibi…
Allah aşkına yok mu atalarıyla övünecek, cesareti, şecaati, kahramanlığıyla kalplerimizdeki korkuyu giderecek bir lider, Hz. Muhammed (s.a.v) gibi…
Biz en’leri çok ciddiye aldık, en büyük ümmet, en güçlü devlet, en büyük tarikat, en kalabalık cemaat olacağız diye, bu enler böyle uzayıp gitti…
Oldunuz da ne oldu. Gazze’ye bir ekmek sokamadıktan sonra…
Ey Gazze bize gösterdin ki İslam ümmeti 1,5 milyar değil, sadece 2 milyonmuş.
Eskiden cennete gideceğimize dair bir umudumuz, bir hayalimiz vardı, ta ki senden şu cümleyi duyana kadar:
“…Allah’ım biz cennetlerin bedelini ödedik, bizi hesapsız ve azapsız cennetlerine koy, Ey Allah’ım musibetim karşısında bana ecir ver ve beni daha hayırlısıyla mükâfatlandır…” Senin gideceğin cennette bizim bir yerimiz olacak mı bilmiyorum ve bunu istemekten artık utanıyorum.
Şehit edilmiş çocuğunu yukarı kaldırıp:
“Ya Rabbim, sen benden razı mısın? Razı olman için kanımdan daha çok al ya Rabbim.” diyen bir iman ile sana bir parça ekmek, bir damla su getiremeyen bizler nasıl aynı yere gidebileceğimizi düşünebiliriz.
Sen tarih sayfalarında okuduğumuz; lakin hikâye sandığımız cesaretin, sabrın, teslimiyetin ve imanın adısın.
Biz mi?
On yıllardır yaptığımız gibi yine en büyük kalabalıkları topladık, yürüdük, bağırabildiğimiz kadar bağırdık, yorulunca evin yolunu tuttuk, yemeğimizi yedik, elimizi semaya kaldırıp Allah’ım Gazze’ye yardım et dedik, Allah’ın bize verdiği görevi, Allah’a iade eder gibi…
Sen savaş dedik, seni yine Rabbinle baş başa bıraktık, israiloğullarının, Hz. Musa’ya “…Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada oturacağı” (Maide/24) dediği gibi…
Ancak şimdi kendi halimize de dua eder olduk, Allah’ım bizi maymuna çevirme gibi…
Yaşlı gözlerle sana bakıyor ve bu dünya benim cennetimdir diyorum, ahirette gideceğim bir cennet olmayacak der gibi…