• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Son söyleyeceğimi en başta söyleyerek başlamak istiyorum yazıma. Türkiye, Kur’an-ı Kerim düşmanı İsveç’in NATO üyeliğine bu günkü şartlarda kesinlikle onay vermemelidir. Bu, o çok bahsedilen tam bağımsızlık kavramı için bir turnusol kâğıdı mahiyetindedir.

Eğer Türkiye hiçbir bağlayıcılığı olmayan kimi sözlere kanarak İsveç’e yeşil ışık yakarsa Batı’nın da Müslüman Âleminin de kendi Müslüman halkının da gözünde inandırıcılığını kaybedecektir.

Hele de İslamî duyarlılığı olduğu bilinen bu Hükümet, Batı’dan gelecek kimi vaatlere kanarak asla onlara inanmamalıdır.

İsveç, çok açık bir şekilde belirteyim ki; Batı’nın Türkiye’den istediği sarı öküz(!) mesabesindedir. Camilerin ve Müslüman ülkelere ait konsoloslukların önünde Polis gözetiminde Kur’an-ı Kerim yaktıran bir ülkeye istediğini vermek Türkiye’nin bundan sonra özellikle Ümmeti ilgilendiren meselelerde söz hakkı kalmaması anlamına gelecektir. Eğer İsveç istediğini alacak olursa Türkiye’nin saygınlığını da yakmış, tekmelemiş, ayaklar altına almış olacaktır.

Onca sözden onca diretmeden sonra ve de onca vaade rağmen halen İsveç’te İslam düşmanları devlet korumasında Kur’an-ı Kerim yakıyorlarsa bu açık açık başta Türkiye olmak üzere Âlem-i İslam’a bir meydan okumadır.

Zaman Selahaddin-i Eyyubi ve Mahmud Zengi olma zamanıdır. Kur’an-ı Kerim’in her türlü ulusal ve şahsi menfaatlerin üzerinde olduğunu ispatlama zamanıdır.

Sokaklara çıkıp ‘Kur’an Kur’an Ew ey Kur’an! Ev can Jı bo te Kurban’, ya da ‘Canımız, Malımız Kur’an’a Feda olsun’ diyen Selahaddin’in ve Mahmut Zengi’nin torunlarına kulak verme zamanıdır.

Türkiye başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bu konuda cesur davranmalıdır. Kâr zarar hesabı yapacak olursak kısa vadede bu cesurca tavır kimi zararlar getirecek olsa da uzun vadede getirileri götürülerinin çok üzerinde olacaktır.

Bu noktada Kur’an-ı Kerim’e gösterilen hürmetin 400 çadırdan ibaret olan bir beyliği nasıl da Cihan İmparatoru yaparak İslam’ın bayraktarı kıldığı gerçeği üzerinde tefekkür edilmelidir.

Bu günkü imtihan, Osman Bey’in Şeyh Edebali’nin yorumladığı, Kur’an’a gösterdiği hürmet sonrası gördüğü rüya gibidir.

Tarihçiler Osman Bey’in ileride kayınpederi olacak Şey Edebali’ye giderken yolda konakladığı evde kendisine hazırlanan yatakta, odada Kur’an-ı Kerim var diye ayaklarını uzatmadığını ve uyumadığını yazmışlardır.

Hikâyenin tafsilatını isteyen bulup okur. Ama şu bir gerçek ki; Osman Bey o odada oturduğu yerde bir anlık uyuklama esnasında kendisinin ve evlatlarının aziz kılınacağı müjdesini almıştır. Kur’an-ı Kerim’e gösterilen hürmet, 600 sene boyunca Osmanlı İmparatorluğunu kaim kılmıştır.

İşte şimdi de o günlerden geçiyoruz. Türkiye maddi anlamda çok zorluklar yaşıyor. Emin olun ki; Kur’an-ı Kerim’i aziz kılan Aziz olur. Onu yücelten yücelir. Onu koruyan, Onu indiren ve koruyacak olan Allah Azze ve Celle’nin korumasıyla korunacaktır.

Yöneticilerimiz o müjde dolu rüyayı görmek istiyorlarsa aynı saygıyı göstermeli ve Kur’an-ı Kerim’i canlarından aziz kılmalıdırlar.

Bu konuda en önemli görev, eğer bu karar onay için Meclise gelecekse Milletvekillerine düşmektedir. Hükümet inşallah böylesi bir yanlışa düşüp konuyu meclise taşımaz. Ama eğer uluslararası baskılara dayanamayıp meclise getirse bile Milletvekilleri asla ‘evet’ dememelidirler.  İşte o zaman gerçek anlamda bir Türkiye Yüzyılı başlayacaktır.

Selam ve Dua ile…