• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

2005’te Erdoğan’ın ünlü Diyarbakır konuşmasıyla yeni bir paradigmaya geçilmiş, 2009'da başlatılan “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi/ Demokratik açılım” Oslo-İmralı-Kandil-Dolmabahçe görüşmeleriyle pratikte kendini Habur’dan giriş yapan ekibin şaşaalı karşılanma gafleti ve FETÖ’nün gizli görüşmeleri sızdırmasıyla sekteye uğramış ve sonuçta iki tarafın yıllardır yaptığı hazırlıkların sahada kendini göstermesiyle noktalanmıştı.

2015’te Ceylanpınar’da 2 polisin katledilmesinden sonra Kandil’e hava operasyonları başlamış ve nitekim 8 Ekim 2015’te bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı;

'Ben çözüm süreci kaldırılmıştır demedim, şu aşamada buzdolabına konulmuştur dedim. İşler yoluna giderse, süreç yeniden gündeme gelir...' ifadelerini kullanarak sürecin dondurucuya alındığını ilan etmişti.

6 yıldır bu konuyu gündemine almayan C. Başkanı Erdoğan, 2 yıl sonra yaptığı Diyarbakır ziyaretinde önemli açıklamalarda bulundu.

Önemli açıklamalar derken akla hemen “Yeni bir ÇÖZÜM SÜRECİ mi başlatılacak?” sorusu geliyor haliyle.

Çünkü yer Diyarbakır ve konuşan Sayın Erdoğan olunca bu sorunun akla gelmemesi mümkün değil.

Neden mi?

Çünkü 1990’lardan başlayan bir “Kürt Sorunu” söylemi var ve 2005’ten beridir bu söylemi bir ‘Devlet Politikasına’ dönüştürmek istediği söylenen bir Erdoğan gerçeği vardı.

Güvenlik bürokrasisinde kilit noktalarda bulunan bir kısım zevat değişik yerlerde birkaç kez “Devlet Kürtlere gereğinden fazlasını verdi!” açıklamaları yaparak bundan sonra taviz sayılabilecek hiçbir girişimin yaşanmayacağını önceden deklare edip iktidara da mesaj vermiş oldular.

HDPKK cenahına bakıldığında ise tam bir güvensizlik söz konusu.

Çözüm Süreci boyunca ‘Beyaz Güvercin’ uçurup ‘Barış’ türküleri söyleyen HDP’nin ikiyüzlü siyasetine nazire yapan PKK, şehirleri adeta cephaneliğe dönüştürmekle meşgul olduğunu ‘Çukur Olaylarında’ göstermiş oldu.

Erdoğan’ın Diyarbakır’a geleceğinin söylenmesinin hemen ardından yeni bir çözüm sürecinin konuşulmaya başlanması tamamıyla bir PR(Halkla İlişkiler) çalışması olarak görülüyor.

Erdoğan, Kürt Meselesi konusunda bir tek kelime etmediği halde bazı AK Parti bölge milletvekillerinin,

 “Cumhurbaşkanımızın 2005 Diyarbakır konuşması bir manifestodur...Süreci hiçbir gün dahi bitirmediklerini”, tarzı tribünlere oynama kokan söylemler ve akabinde “Biz aynı yerdeyiz, teröre ve silaha yanaşmayan her kesimle görüşürüz” iddiası ne yazık ki artık hiçbir anlam taşımıyor.

Çünkü, 2015’ten bu güne Kürt Meselesi ile ilgili en küçük bir adımın atılmamasına rağmen yükselen Milliyetçilik dalgası ortada iken, “Her kesimle görüşmelerin yapılacağı” söylenmesine rağmen hiçbir kesimle hiçbir görüşmenin yapılmaması vakıa iken, dahası Doğu’da işsizlik ve sosyal problemlerin çözümü konusunda ciddi bir adım atılmadığı halde seçimlerde oy beklentisine girmek biraz ilginç değil mi?

Sayın Erdoğan’ın bölge ziyaretleri eskiden çok büyük umutlarla karşılanır ve günlerce konuşulurdu. Oysa bu defaki ziyareti bölgede hiçbir hareketlilik meydana getirmedi.

Kısacası (Bu şekilde devam edilirse yani bölgenin ana aktörleri-HÜDA PAR ve her kesimden Kanaat Önderleri muhatap alınmadan, daha da ötesi ülkenin en önemli meselesi sayılan Kürt Meselesine neşter vurulmadan) İstanbul yerel seçimlerinin kaybedilmesinde belirgin olan Kürt oylarını tekrar kazanmak için gösterilen bir gayret olarak telakki edilen bu çalışmanın sahada bir karşılığının olmayacağını görmek için siyaset uzmanı olmaya gerek yok.