“Yaşam Hakkın Mücadele Gücün Kadardır!”
Bu manidar söz, Akdeniz’i Osmanlı Gölü’ne çeviren Barbaros Hayreddin Paşa’nın abisi Oruç Reis’e ait.
Hani bugünlerde Akdeniz’de ismi sıkça duyulan petrol/doğalgaz arayan gemiye de verilen ironik isim.
Daha doğrusu hem Akdeniz hem de Karadeniz’de enerji arayışı için suya indirilen tüm gemilerin isimleri sembolik değerde önemli. Hepsi de zaferler kazanmış büyük şahsiyetlerin isimlerini taşıyor.
İki gün önce Erdoğan Karadeniz’de çok daha zengin bir kaynağın bir parçası olarak doğalgaz bulduklarını açıkladığında kaşif geminin ismi de Fatih idi. Geminin gönderinde de Fatih’in İstanbul Fethini resmeden bir flama bulunuyordu.
Ülkede her şeyi kerih gören müzmin muhalefet bu buluşu küçük bir olay diye değerlendirip etkisizleştirmeye çalıştıkça karşıt kesim de tam tersini yaparak Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü gibi sunup olayı büyütüyorlar. Aslında buluş bir başlangıç olarak önemli.
Çünkü Türkiye, artık kendi imkânlarıyla doğalgaz/petrol aramalarını yapma kapasitesine ulaşmış ve bulacağı her enerji damarını ülkenin ‘Cari açığını’ kapatmak için kullanıp zenginliğe kapı aralayacak ve bunun için de kimseden izin almayacak konuma gelmiş bulunuyor.
Karadeniz’de bulunduğu söylenen 320 milyar metreküp doğalgazın aslında buzdağının sadece görünen kısmı olduğu anlaşılıyor. Zaten Erdoğan’ın açıklamaları da dış siyasette bu minvalde okundu.
Türkiye bu hedefleri için tüm deniz gücüyle Akdeniz ve Karadeniz’de sahaya inmişken karşısında güçlü bir koalisyon oluştuğu görülüyor.
Girit Adası ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye karşıtı koalisyonun merkezleri haline getirildi.
ABD, İngiltere ve Fransa savaş uçakları GKRK’de konuşlandırılmış, BAE ve Mısır’ın F-16’ları ile ABD’nin yüzen deniz üssü ise Girit’te
Yunanistan, Güney Kıbrıs, BAE, Mısır, İngiltere, Fransa ve ABD’den oluşan bu Koalisyon’un amacı Türkiye’yi dar kıta sahanlığında hapsetmek ve tespit edilen doğalgaz rezervlerini yeni boru hatlarıyla Avrupa’ya taşımak. Görünen ilk yorum bu ancak özellikle ABD ve İngiltere’nin gerginliğe bu denli müdahil olmaları sadece doğalgazla izah edilemeyecek kadar önemlidir.
Küresel ve bölgesel güçler Doğu Akdeniz’i neden bu kadar ısıtıyorlar sorusuna cevap bulmak için öncelikle bu bölgenin ne anlam ifade ettiğine bakmak gerekir.
Doğu Akdeniz’de tespit edilmiş olan doğalgaz miktarı 3,5 trilyon metreküp. Oysa Rusya’nın rezervleri 39 trilyon, İran’ın 31 trilyon ve Katar’ın 25 trilyon metreküp dolayında. Yani D. Akdeniz’deki gaz devede kulak misali.
D. Akdeniz’den çıkarılacak gaz/petrol Yunanistan, Türkiye ve Siyonistler için hayati önemde olsa da Akdeniz’deki mevcut rezervler ABD, Fransa ve İngiltere için bu masrafı ve riski almalarına değecek kadar önemli değil.
Buna rağmen Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerini kaybetmemek adına Türkiye’ye karşı saf durduğu anlaşılsa da ABD ve İngiltere’nin buradaki Türkiye karşıtlıkları iki madde ile açıklanabilir;
1-Anglo Saxon idareciler Türkiye’nin daha fazla zenginleşmesini ve güçlenmesini istemiyorlar.
2- ABD ve İngiltere’nin olaya bu kadar müdahil olmalarının izahı ancak Çin ile açıklanabilir.
Daha doğrusu “Cıty of London”(Yani AİLE’nin) sermayesinin yüzyılın projesi olarak uygulamaya çalıştığı “Bir Kuşak Bir Yol” projesiyle ilgili.
Kısaca ABD’yi buraya getiren; bu projenin en önemli ayağı olan Akdeniz’de uygulanmasını önlemektir. ABD, Türkiye Yunan gerilimini fırsat bilerek savaş filolarını uçak gemilerini ve en son olarak Deniz Üssünü bu bölgeye konuşlandırdı.
Hedefi Türkiye olmamakla birlikte en önemli amacı; Çin’in Kuşak-Yol projesini “Deniz Hâkimiyet Teorisi” bağlamında önlemek ve Enerji Geçiş Güzergahlarını Kontrol Etmektir.
Hem bu projenin geçtiği her noktada büyük olayların yaşanması boşuna değildir. “Uluslararası ilişkiler biliminin” tesadüf ve şans kelimelerini acizlerin yorumu olarak görmesi boşuna değil.