• DOLAR 34.647
  • EURO 36.346
  • ALTIN 2928.569
  • ...

Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta 2 bin 750 ton amonyum nitrat maddesinin patlaması sonucu 154 kişinin hayatını kaybettiği, 6 bin kadar kişinin yaralandığı, 15 milyar $’a kadar ciddi bir ekonomik tahribatın yaşandığı olayın ihmal mi, sabotaj mı olduğu araştırılırken olayla ilgili şüpheler her gün daha da artıyor.

Olayın hemen akabinde her ne kadar devletin üst yetkilileri bu patlamanın bir sabotaj olmadığı yönünde görüş belirtmişlerse de patlayıcı uzmanlarının tespitleri bu patlamanın profesyonelce hazırlanmış bir eylem olabileceği yönünde.

Öyle ki son olarak Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn ülkesinde bulunan Fransa C. Başkanı Macron’dan patlamayla ilgili uydu görüntülerini istemiş ve bu görüntüler Fransa’da yoksa başka devletlerden isteyeceklerini belirtmişti.

Avn devamla şüphesini şöyle dile getiriyordu:"Beyrut Limanı'ndaki patlamanın nedenleri henüz netleşmedi. Füze, bomba veya diğer bir eylemle dış bir etken de buna yol açmış olabilir." dedi.

Patlamadan hemen sonra, ‘uluslararası  bir rol verilmişçesine’ eski sömürgesi olan Lübnan’ı ziyaret eden Macron, burada önemli açıklamalarda bulunarak “Uluslar arası bir soruşturmanın açılması gerektiğini” vurguluyordu.

Macron’dan hemen sonra sırasının geldiği anlaşılan İnterpol’den de şu açıklama geliyordu:

Interpol Genel Sekreteri Jürgen Stock, ölenlerin kimliklerinin tespiti için Lübnan’a bir ekip göndereceklerini belirterek  "Interpol'ün deneyimi ülke yetkililerine değerli yardım sağlayabilir ve Lübnan'a gerekli tüm yardımları sağlamaya devam edeceğiz." dedi.

İnterpol’ün devreye girmesi olayı Hariri suikasti sonrası yapılan soruşturmayı çağrıştırıyor.

Hatırlanacağı gibi suikastten sonra BM’ye bağlı özel mahkeme Lübnan Hizbullah’ı aleyhine bir dizi karar almıştı.

Bugün gelinen noktada Lübnan Hizbullah’ının Suriye iç savaşında Baas Rejimi yanında saf tutmuş olmasının kabul edilemez oluşu Lübnan gerçeğinde “Siyonist yayılmacılığa karşı en güçlü Direniş unsurlarından biri olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.”

Yaşanan olay ve arkasından gelecek olanları değerlendirirken duygusallıktan ve mutaasıp bağnazlıktan uzak bir şekilde “En azından realist ve rasyonel bir yaklaşımla Ümmetin maslahatı gözetilerek” görüş irad edilmelidir.

Aksi halde ya mezhepçi savrulmalar ya da duygusal trajediler eşliğinde verilecek kararlar yarın daha büyük pişmanlıkların yaşanmasına yol açacaktır.

Birilerinin perde gerisinde büyük oyunlar kurup bu oyunlarını İslam Coğrafyasında adım adım uyguladıkları aşikar olmasına rağmen Ümmet ve İslam Coğrafyasının temel menfaatlerini örgütsel veya ulusal çıkarlarına kurban etmek kabul edilemez olduğu gibi kurulan oyunu gördüğü halde Emperyalistlerin veya Siyonistlerin önünü açacak hamlelere “Oh olsun demek de” kabul edilebilir şeyler değil. 

Olay Lübnan bağlamında ele alındığında sık sık “Lübnan ordusundan daha büyük bir gücü bulunduğu” söylenen Lübnan Hizbullah’ının Siyonist işgalcilerin “Nil’den Fırat’a” hedeflerine karşı kuzeydeki en önemli engel olmaktan çıkarılıp tasfiye sürecinin başlatılması anlamına gelmektedir.

Hatırlanacağı gibi 2009 yılında Doğu Akdeniz’de trilyonlarca $ değerinde doğalgaz ve Petrol bulunduğu açıklandıktan sonra Tunus’ta başlatılan olaylar kısa sürede Libya’ya sıçramış ve Siyonist işgale karşıtlığıyla bilinen Kaddafi’nin indirilmesine ve katledilmesine yol açmış daha sonra Mısır’da seçimle işbaşına gelen (Siyonistlere karşı Filistin direnişinin en güçlü destekçisi) İhvan’ın darbeyle dağıtılmasına, yine Filistin direnişinin diasporasına ev sahipliği yapan ve destekleyen Suriye’nin iç savaşa mahkum edilmesi olayları birbirini takip etti.

Son birkaç yıldır Siyonist işgalciler ile Lübnan Hizbullah’ı arasında karşılıklı tehditlerin dozajı iyice yükselmiş ve uzmanlar her an bir savaşın yaşanabileceğini vurgulamaya başlamışlardı.

Beyrut Limanı’na 2013’te demirleyen Moldova bandıralı bir gemideki 2750 ton amonyum nitratın limanda bekletilmesi ve akabinde Nasrallah’ın Siyonistleri art arda (2017 ve 2018) Hayfa limanındaki binlerce tonluk amonyum nitrat ile tehdit edip “Oradakilerden haberimiz var!” demesi, Siyonist Genelkurmay Başkanının geçen yıl Hizbullah’la yaklaşan bir savaştan bahsedip “Bu savaşa kendisinin komuta edeceğini” belirtmesi normal şartlarda yaklaşan savaşı işaret ediyordu.

Tüm bu gelişmelere Nasrallah’ın Temmuz ayı ortasında Çin’i Lübnan’a yatırım yapmaya davet etmesi, İran’ın 7 yıllık oturumlardan sonra Çin ile 400 milyar $’lık büyük bir anlaşmaya imza atması da yaklaşan tehlikeyi işaret ediyordu.

Çünkü Nasrallah 2018’de de Rusya’ya liman verebileceklerini belirtince İngiltere Dış İşleri Bakanı derhal Lübnan’a gelip tarihi “İngiltere’nin güvenliği Lübnan’dan başlar” açıklamasını yapmıştı.

Aynı şekilde Siyonist işgalciler Hayfa limanını modernize etme ve işletim hakkını Çin’e verip ilişkilerini artırınca Pompeo Mayıs ayında apar topar Tel Aviv’e gelip onları uyarmış birkaç gün sonra da Çin’in Tel Aviv büyükelçisi Due Wei suikaste uğramıştı.

Olaylar zincirine bakıldığında ABD’de Kasım’daki başkanlık seçimleri öncesi Siyonist ordunun Lübnan Hizbullah’ını hedef alan kapsamlı bir “Tahrip ve tasfiye harekatı” başlatacağı anlaşılıyor.

Biraz daha geriye dönülüp bakıldığında (Diktatör de olsalar) Saddam ve Kaddafi’nin tasfiye edilmeleri, Suriye’deki zalim Baas Rejiminin zayıflatılması, İhvan’ın Terör Örgütü listesine alınması ve nihayet Siyonistleri kuzeyde tutmayı başaran Lübnan Hizbullah’ının Lübnan içi ekonomik sorunlar ve akabinde askeri bir harekatla tasfiye edilmeye çalışılmasının tümünün arkasında Siyonist Hedeflerin uygulanması görülüyor.

Tüm bu hengameden sonra yakın bir zamanda bölgesel etkileri olacak lokal bir savaşın kapıda olduğunu söylemek kehanet olmaz.

Asıl merak konusu; bu savaşın sonuçları olduğu kadar Filistin Direniş gruplarının Siyonist(Yerleşimci) yayılmacılığına ve yeni ilhak planlarına karşı bu hengamede ne yapacaklarıdır?