• DOLAR 34.539
  • EURO 36.516
  • ALTIN 2890.154
  • ...

Bugünlerde dünya gündemini iki önemli konu meşgul ediyor; Koronavirüs ve İdlib’teki vahim çatışma.

Korona, tüm insanlığı ilgilendirirken İdlib konusu başta Ortadoğu olmak üzere yol açacağı ‘Kelebek Etkisiyle’ Avrupa’yı sarsma potansiyeli barındırmaktadır.

Son bir aydır İdlib’de “Gerginliği azaltma bölgesinde” oluşan gerginlik ve akabinde TSK’ya yönelik “Rusya uçakları tarafından CAYDIRMA-CEZALANDIRMA amacıyla gerçekleştirilen saldırı” ve sonrasında Türkiye’nin “Rus Derin Devleti”nin bu pervasızlığına karşı ona değil de Baas Rejimine yönelik başlattığı operasyon bir anda birden çok ülkeyi savaşın eşiğine getirdi.

İlk bakışta savaşın kıyısında görünen ülkeler Türkiye ve Suriye olmasına rağmen gerçekte Rusya ve İran da fiili olarak cephe almış vaziyette idiler.

Buraya kadar bu bölge devletlerini ilgilendiren bir sorun iken Göçmenlere sınır kapılarının açılması ve daha ötesi ABD’den yükselen sesler olayın başka bir boyutu olduğunu “Bölge ülkeleri” kendi aralarında anlaşabilseler de dış tesirlerden dolayı kaosun süreceği anlaşılıyor.

Türkiye bu oyunu fak ettiği için olsa gerek bir an önce (Savaş pozisyonunda avantajlı konumda olmasına rağmen) Moskova’da diplomasiyle masada yaklaşan sonu belirsiz savaşı durdurmayı tercih etti.

Tabii Moskova’da yapılan sadece akan kanın durdurulmasıdır. Yani tam anlamıyla bir ateşkes veya bir anlaşma değildir.

Ek protokolde, "İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetler 6 Mart 2020 tarihinde saat 00.01’den itibaren durdurulacaktır"

Askeri faaliyetlerin sahada ne oranda durdurulacağını zaman gösterecek.

Ancak İdlib’deki mevcut demografiye, “Örgütler arasındaki hakimiyet savaşına” ve Baas Rejiminin fırsat kollamalarına bakıldığında bu hamurun daha çok su götüreceği aşikar.

Nitekim Görüşmede bu iki konu önemle vurgulanmış:

1- “BMGK’nın terörist olarak tanımladığı grupların ortadan kaldırılması kararlılığı”

2-“Sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasının hiçbir şekilde mazur görülemeyeceği”

Birincisi Türkiye’nin denetimindeki bölgede onun sorumluluk alanı olarak yüklenmiş, ikincisi ise hem Rusya’ya hem de onun gayri resmi valiliğini yapan Baas Rejimine yüklenmiş.

Ancak iki liderin yaptığı ortak basın toplantısında Sayın Erdoğan’ın bir gazetecinin sorusuna verdiği şu cevap işlerin o kadar da kolay yürümediğini teyit eder cinsten.

Soru: Bizim Rusya ile ilişkilerimiz 5 yıldır gayet iyi gidiyordu. Siz de memnundunuz. Türkiye de bundan hem ekonomik hem siyasal anlamda avantaj elde etti. Ne oldu da bu Aralık ayından itibaren Putin birden tavır değiştirdi?

Cevap: Yani onun için de herhalde bir yerden şöyle kara kediler girmiş olabilir.

SORU: İsrail olabilir mi?

Cevap: Yok. O kadar zayıf değil.

Birilerinin bu işi kışkırttığı ortada. Kim veya kimler? Sorusuna;

-Paralı Asker Ordusu Wagner’i de kontrol eden “Rusya Derin Devleti” olabilir. (Bir süredir Putin’le bilek güreşi yapıyorlar.)

- Rockfeller’e (Ve ABD Derin Devletine yaklaşan) meşhur spekülatör Soros, Financial Times için kaleme aldığı yazıda,  'Avrupa'nın Rusya lideri Putin'in savaş suçlarına karşı Türkiye'nin yanında durması gerektiğini' belirtiyor. Soros’un topa girmesi başlı başına “Ne alaka!” dedirtecek cinsten bir olay.

- Trump “Biz niye araya girdik ki, bıraksaydık Türkiye ve Suriye savaşsaydı!” diyerek ABD’de bir kesimin sözcülüğünü de yapmış oldu.

-Pentagon’a yakınlığıyla bilinen Der Spigel "Avrupa İdlib'de Türkiye'nin yanında Rusya'nın karşısında olsun" çağrısı yaptı.

Bu mesajlar haliyle insanın aklına;

-Acaba Türkiye-Rusya yakınlaşmasını dinamitleyen güç ABD derin devleti mi?  Sorusunu getiriyor.

Çünkü Türkiye ve Rusya’nın diplomatik olarak yaklaştıklarında büyük yol kazalarının(!) meydana gelmesi tesadüf gibi görünmüyor.