• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Darbelerle tanınmış ya da fason demokrasilerin yaşandığı ülkelerde hep işkencelerden bahsedilir. Bizde de dün işkenceden bahsedilirdi; bugün yine sıkça basında aynı uygulamalardan bahsediliyor; bunca anlatılanlardan sonra ilgililer ve toplumumuz, yarınlarımız için duyarlı olmak zorunda.

Anlatılanlar;  iftira değil, “ayıptır; zulümdür; cinayettir!”

Mevcut basın yayın organlarında, cezaevlerindeki işkenceden bahsediliyor. Bizler de 28 Şubat süreci ve sonrasında birçok uygulamaya şahit olduk, maruz kaldık.

Anlatacaklarım; “HÜDA PAR çevreleri; İHD; CHP-İnsan Hakları İzleme Kurulu; Çağdaş Hukukçular Derneği” gibi yapılanmalar tarafından tespit edilmiş, rapor haline getirilmiş hukuksuz uygulamalardır. Olayın üzerine gitmek, sorunu çözmek; insanlık ve medeniyeti düşleyen her kişi ve kurumun birinci görevidir.

Basın-yayın çevrelerine sıklıkla konu olan işkenceleri şöyle sıralamak mümkün:

a- Tutuklu ve Hükümlülere Yapılanlar;

-Jandarmada, özellikle de emniyet birimlerinde; tutuklu ve hükümlülere karşı zor kullanma, kaba muamele, bunun da ötesinde işkence devam ediyor. Buralarda yeterli devlet denetimi oluşmamıştır.

-Daha da kötüsü, hapishanelerde mahkûmların dilinde bir “A Takımı” ekibinden bahsediliyor. Takımlarda; “kemik kıran, karabasan, azrail, tufan, demir yumruk”  gibi unvanlardan bahsediliyor.

-Kadın mahkumların koğuşlarına girişler; ani baskınlar şeklinde ve çok kabaca; üst aramaları, -kimi yerlerde- erkekler tarafından, mahkum çıplak hale getirilerek yapılıyor.

-Aylık koğuş aramaları özellikle kadın tutuklular için psikolojik travmalara sebep olmuş, baskın şeklindeki üst ve koğuş aramaları rutin hale getirilmiş.

-Aramalarda,  özellikle de kadın tutukluların her çeşit –mahrem- eşyası teşhir ediliyor, saçılıyor.

-Uygunsuz aramalar; genellikle herkese, özellikle de hukuki haklarını aramaktan aciz adli koğuş tutuklularına uygulanmakta;

-Mahpusun,  etkili veya yetkili birilerinin hesabına gelmeyen “söz, davranış ve tutumlarına;” Karanlık hücre cezası; verilebiliyor.

-Cezaevleri yönetimlerinin hukuksuz uygulamalarına müdahale edilmiyor ya da gecikmiş anlamsız bir zamanda ediliyor.

-Çocuk yaştaki tutuklulara işkenceler uygulanıyor. Bunlardan daha fazlası ilgili raporlarda bahsedilmiştir.

b-Özgürlere(!?) Yapılanlar:

-Özellikle siyasi tutuklu ve hükümlülerin yakınlarına; “çarşı, pazar, iş ortamları” ve “evlerinde” sor(gula)ma ve takiplerle taciz;

-Tutuklu yakınlarını ziyarete gidenleri; üst arama ve görüşmelerde maddi-manevi tacizle usandırarak tekrar gelişlerini azaltmak veya tamamen menetme ve böylece; tutukluyu bir nevi tecrite mahkûm etme.

-Tutukluları; bulundukları bölgenin dışına naklederek, zaten maddi imkânsızlıklar içinde olan ailelerinin maddi-manevi sıkıntılarını işkenceye çevirmek, psikolojilerini bozmak.

-Siyasi suçlu(!) üretmeye müsait Eski Türkiye`nin statükocu anlayışının doğurduğu sıkıntıları yeterince “görememek, duyamamak, konuşamamak;” konuşanları da anlayamamak;

-Kriz bölgelerine “empati, hak ve adalet adına bedel ödeyebilecek” yetkilileri atayamamak.

Yazdıklarımızı; “insan hakları konusunda duyarlı olduklarına inandığımız sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan`ın dikkatine” özellikle sunuyoruz.

Muhalefet ve kamuoyu; bu gibi konularda duyarlılığını artırırsa eminiz ki bu gibi sorunlar yaşanmaz veya asgari düzeye iner. Her insan bir dünyadır, her dünya değerlidir.

Mahkûm, tutuklu; idama gidecek kişinin dahi, insan olmaktan doğan hakları vardır. Resulullah (a), Bedir Savaşı`na giderken; “vurduğunuz zaman (dahi) en iyi şekilde vurun” buyurmuştur.

Amacımız bir kişiyi ve ya kurumu rencide etmek olamaz.

İnsan haklarının ihlali; işkence ile ilgili bir haber duyulduğu anda, ilgililerin hemen harekete geçmeleri şarttır. Harekete geçmeyenler;  dünya ve Ahirette sorumludurlar.

 Bizde bu gün, geçmişe göre işkencenin azaldığı bir gerçektir.  

Unutulmamalı ki dünün sabıkalı ve sakat uygulayıcıları hala birçok birimin başındadır. Unutulmamalıdır ki “Eski Türkiye`nin hala etkili olan kadroları vardır; çoktur; etkindirler; daha da kötüsü; bunlar, profesyoneldirler.”  Yeni Türkiye`ye övgüler dizer; “Eski Türkiye leşlerinin atıldığı türbelere(?!)  gizlice gider dua eder, ağıt yakarlar.  Paraları var, yarenleri var, tecrübe deseniz; tepeden tırnağa! Var olmayan tek şey; hakiki iman ve onurdur o da pek merak ettikleri bir şey değil. Beyim, bunlara münafık da denebilir!

Madem; “Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur” o halde; “mazlumun dini ve ırkı sorulmaz”  hepimiz biliriz; “zulme rıza, zulümdür” ve “zulme karşı susan dilsiz şeytandır.”

Sayın Cumhurbaşkanı çokça söyler: “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta yüreğim/ Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim/ adam aldırma geç git diyemem, aldırırım/ Çiğnerim, çiğnenirim; Hakk`ı tutar kaldırırım” (M.Akif).

Selam ve dualarımız; insanlık; şeref, namus ve onurunu, her şart ve zeminde sahiplenenlere.