• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...

Başlığa bakarsak akla gelecek ilk şey "Batı Hıristiyanlığı da mı var?" sorusu olacaktır.

Evet, aynen öyle.

İşin hakikatinde Hıristiyanlığın merkezi Doğu, yani Kudüs'tür.

Çünkü Hz. İsa bu topraklarda dünyaya gelmiş ve Hıristiyanlık buradan dünyaya yayılmıştır.

Uzun süre Mesihîlere karşı her türlü zorbalık, katliam ve baskıyı dayatan Roma İmparatorluğu'nun siyasi gerekçelerle Hıristiyanlığı kabulü, Batı Hıristiyanlığı'nın da temelini oluşturmuştur.

Batı Hıristiyanlığının temelinde Greko-Romen kültürünün etkileri vardır.

İmparatorluğun kültür yapısı ile Roma inanç sistemindeki Paganizm etkisi, Batı Hıristiyanlığını ziyadesiyle etkilemiştir.

Bu yönde Batı Hıristiyanlığının kültürel kodlarını Atina, Doğu yani asıl Hıristiyanlığın kültürel yapısını ise Kudüs oluşturmaktadır.

Hem imparatorluk politizmi ve pragmatizmi hem de Atina sekülerizmi, bir taraftan kolonyalist Batılı Haçlı Hıristiyanlığın temelini oluştururken, diğer yandan Doğu Hıristiyanlığı ile derin kırılmaların yaşanmasına sebebiyet vermiştir.

Öyle ki Kudüs'ü ele geçiren Avrupalı Haçlılar, Doğulu Hıristiyanları sosyo-kültürel olarak kendilerinden çok Müslümanlara yakın gördüler.

Bu husus onları sadece şaşırtmakla kalmadı aynı zamanda rahatsız da etti.

Birlikte yaşam noktasında "Öteki" ile mesafeli hatta karşıt olma ile ünlenen Batılı Hıristiyanlığına nispet edercesine Doğu Hıristiyanlığı bu konuda insani yönde tabiî bir seyir izlemiştir.

Bütün bu tarihi hakikatlere rağmen "Tanrıyı kıyamete zorlama" görevini kendilerinde vehmeden Neocon/Evangelist kafa yapısının "siyonist haçlı projesini" Doğu Hıristiyanları arasında da yaymaya çalıştığını belirtelim.

Bu tarihsel arka planı, insanlığa düşman siyonizme karşı cephenin genişletilmesi gerektiği anlamında dile getirmek istedim.

Sadece Hıristiyanlar özelinde değil, Ortodoks Yahudiler ve bunların içindeki etkili grup olan "Hasidik Yahudileri" başta olmak üzere "Allah'ın Filistin topraklarını Yahudilere haram kıldığına inanan" ve Filistin toprakları üzerinde kurulacak bir siyon-Yahudi devletini 'Yahudiliğe ihanet' olarak gören Yahudi grupları da mutlaka bu cepheye dahil edilmelidir.

Hatırlanacağı üzere, Trump'ın beklenen Kudüs kararından hemen sonra İİT, dönem başkanı Türkiye'nin çağrısı ile olağanüstü toplandı.

Trump'ın kararına karşı oybirliği ile bir karar çıkartılarak konu BMGK(Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi)'ye taşındı ve ABD'nin vetosuna rağmen Türkiye, tasarıyı BM Genel Kurulu'na taşıdı.

Üçte ikilik bir çoğunlukla kabul edilen tasarının bir bağlayıcılığı yok; ama ABD'nin küresel kabadayılık ve açıktan tehdidine pabuç bırakılmamış olması gayet önemlidir.

Bu karar bir kez daha Güvenlik Konseyi'ne gidecek ve yine ABD'nin vetosu ile karşılaşacak.

Bu durumda İslam ülkelerinin yapması gereken tek bir hamle kalıyor:

BM'nin hiçbir kararını tanımayan siyonist işgalcinin Kudüs'ü ilhak girişimine karşı Filistin'in çağrısı ve talebi ile İslam ülkeleri arasında bir "Barış Gücü" oluşturmak ve bu gücü Kudüs'te konuşlandırmak.

Evet, biliyorum bu çok zor hatta imkansız gibi görünüyor.

Fakat Aziz Kudüs için bundan başka çare de görünmüyor!

                                          696 Sayılı KHK(Kanun Hükmünde Kararname)

Geçtiğimiz gün çıkarılan 696 sayılı KHK üzerinden iki düzenleme çok tartışıldı ve tartışılmaya da devam ediliyor.

Kılık kıyafet ile alakalı düzenleme "Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar" nedeniyle tutuklu/hükümlü bulunanlar duruşmalara badem kurusu ve gri renklerde tulum ile getirilecek" hükmünü içeriyor.

Bu konuda yorum yapmaya bile gerek yok.

Tekçilik veya tektipçilik hiç kimseye dayatılmamalı.

Varsa bu konuda bireysel suçlar, bunlara karşı önlem alınmalı ve suçu işleyen şahıslar cezalandırılarak herkes aynı kefeye konmamalıdır.

Diğeri ise "Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır" hükmünü içeriyor.

Bu madde darbeye niyetlenmiş mihraklara karşı bir caydırıcılık taşıma amaçlı çıkarılmış olsa da istismara açık kapı aralayan bir muğlaklığa sahiptir.

Bu madde ile ilgili bu yöndeki haklı eleştirilere hükümet mutlaka kulak vermeli, eleştiri yapan herkesi darbeci ilan etme basitliğine düşmemeli ve metindeki muğlaklığı gidermelidir.