• DOLAR 32.382
  • EURO 35.041
  • ALTIN 2326.314
  • ...

ABD, İngiltere ve Fransa`nın Suriye`yi bombalama gerekçeleri üzerine çok farklı analizler yapıldı-yapılıyor.

Astana ve Soçi süreçlerini sabote ederek israil ve bazı körfez ülkelerinin ısrarlı istekleri doğrultusunda İran`ı çevreleme ve İran`ın Suriye`deki nüfuzuna son verme.

Gelişmiş silah endüstrisinin ürettiği yeni silahları deneme.

Trump`ın Suud veliaht prensi Selman`dan rüşveti koparmayı başardığı.

ABD başkanı Trump`ın bununla her gün aleyhine gelişen Amerikan iç politikasını lehine dönüştürme gayreti.

14 Mayıs`ta Amerikan büyükelçiliğini Tel Aviv`den Kudüs`e taşıma hazırlığı.

Saldırının, ABD derin devleti adına inisiyatifi eline alan ve son birkaç ay içindeki üst düzey atamalarda doğrudan rolü olduğu düşünülen Trump`ın damadı siyonist Kuşner`in savaş kabinesinin bir icraatı olduğu.

Bombalanan yerler dikkate alındığında Rusya`nın çıkarlarının gözetildiği, hedefin daha çok rejim, İran ve Hizbullah olduğu ve Rusya ile ABD arasında bir danışıklı dövüş olduğu.

Soğuk Savaş sonrası NATO güçlerince içinde Türkiye ve İran`ın da bulunduğu sınırları değiştirilecek 22 ülkeden birinin de Suriye olduğu ve bunun adımlarının atıldığı.

Bu liste daha da uzatılabilir.

Meselenin ilk yönü bu tezlerin tamamının doğruluk paylarının olduğu hakikatidir.

İkinci yönü ise, sıralanan bu gerekçelerin içinde bu kadim sömürgeci-emperyalist ve kolonyalist ülkelerin Esed`in kimyasal silah kullandığı iddiasına karşı bombalamayı gerçekleştirmiş oldukları hususunun olmamasıdır.

Esasen bu ülkeleri tanıyan ve ortalama bir yakın tarih bilgisine sahip sokaktaki bir vatandaş dahi bu ülkelerin ileri sürdükleri kimyasal bahanesine inanmamaktadır.

Çünkü bu konudaki dosyaları ve sicilleri o kadar kabarık ki hele hele Irak işgalinden sonra yalancı çoban meselesinde olduğu gibi doğru söyleseler bile inanmamayı gerektirecek bir samimiyetsizliğe sahipler.

Bu husus, Saddam misali halkına tekçilik ve tektipçiliği dayatan Baas rejiminin bu tıynette olmadığı anlamına elbette gelmemektedir.

Bu arada şu sıralar Suriye`de Rusya`cı, dünyada ise NATO`cu takılan Türkiye`nin NATO`cu bir refleksle saldırıya destek vermesinin ne ilkesellik ne de reel-politik anlamda hiçbir izah edilebilirliğinin bulunmadığını da not düşelim.  

Öte yandan 12 Ocak`ta Washington`da ABD, İngiltere, Fransa, Suud ve Ürdün arasında yapılan gizli bir toplantının deşifre olması da bugün yaşananlara ışık tutuyor.

Toplantıda, Soçi ile başlayan süreçte Suriye özelinde kârlı çıkacak ülkelerin Rusya, Türkiye ve İran olacağı düşünülerek buna karşı ön alma gerekliliği üzerinde mutabık kalınıyor.

Ön almanın formülü ise belli: Suriye iç savaşını uzattıkça uzatmak ve bu ülkeyi bölmek.

Esasen ABD, çok düşük düzeyde katılım gösterdiği Astana`dan, Cenevre`ye bağlılık vurgusu için katılmayacağını zaten dile getirmiş ve bu konudaki nihai kararını vermişti.

Eşzamanlı olarak da ABD`de oluşan savaş kabinesinin sahada çatışmaları derinleştirmek, masada ise Cenevre`yi tek alternatif haline getirmek için yoğun bir mesaiye başladığı anlaşılmaktadır.

Sömürgeci Batı cephesi Rusya`ya rüşvet vererek, olmadı Rusya`yı ekonomik ve siyasi ambargo altında tutarak sürdürülebilir sömürü düzenini Suriye sahasında da tahkim etmeye çalışmaktadır.

Hem ABD hem de Rusya`nın bu bağlamda Suriye özelinde Türkiye ile ters düştüğü mesele ise yine Kürt meselesidir.

PYD-YPG`yi, SDG veya ‘Müstakbel Suriye Partisi` üzerinden anlaşma masasına oturtma noktasında Rusya ve ABD hemfikir.

Bu ülkeler Kürt kartını kullanarak Türkiye`nin bu yumuşak karnını, sürekli yumrukladıkları bir kum torbasına dönüştürmüş durumdadırlar.

Türkiye, bu sert yumruk darbelerine karşı Osmanlıyı parçalayan milliyetçilik ile mukabelede bulunmaya devam ettiği müddetçe, yumruk darbelerine daha fazla maruz kalmaya ve kendi bütünlüğünü tehdit altında bulundurmaya da devam edecek.

Ya da bu kartı onların elinden alacak bir iç barış ve iç düzenleme ile nesne olmaktan özne konumuna terfi edecek.

Kürt Meselesi başta olmak üzere iç ihtilaflarını adalet ve kardeşlik temelinde halletmiş bir Türkiye, komşu ülkelerle arasını iyi tutacak ve böylelikle kendisine diş bileyen, evvela parçalamak sonra da yutmak dileyen cellâtlarına destek verme yanlışından da kurtulmuş olacak.