• DOLAR 34.7
  • EURO 36.635
  • ALTIN 2969.062
  • ...

Dünya kavramı anlayışlara göre değişen göreceli bir ifadedir. Ondan Ahiretten önce insanın içinde yaşadığı mekân veya hayat ortamı gibi somut bir mana kast edildiği gibi, insanın kendi meslek, arzu, hedef ve gayelerine göre değerlendirilen soyut bir mana da kastedilebilir.

Buna göre herkesin kendine özgü bir dünyası vardır. Bir çiftçiye göre ekip-biçmek, bir ilim adamına göre ilim tahsil etmek, araştırmalar yapmak, bir abide göre zikir ve ibadetle meşgul olmak, nefsinin esiri ve zevk düşkünü olan birine göre de gönlünce oyun ve eğlence ile zaman geçirmek olarak anlaşılır.

Akıllı insanlar, dünyayı geçici bir zaman dilimi olarak görür ve bu zaman içerisinde ebedi hayat yeri olan ahiretini kazanmak için bir sınav yeri olarak görür ve ona göre değerlendirir. Çünkü asıl hayat yeri ahirettir. Ama onu kazanmanın yeri burasıdır yani dünyadır. Burada ne ekersen orada onu biçersin.

Akılsız insanlar ise, ölüm ve ötesini hesaba katmaksızın hiç ölmeyecekmiş gibi içinde yaşadığı dünyaya sımsıkı bağlanır, bütün çabalarını ömür sermayesini burada tüketir ve ahirete eli boş olarak gider.

Her şeyin itidalini, dengeli ve vasatını esas alan peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem: "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahiretine çalışmayı öngörmüştür. Kur'an-ı Kerim de bazen dünya hayatını (ona aşırı bağlılığı) kötülerken, bazen de övmektedir.

Aslında bu iki yargı arasında bir çelişki yoktur. Her iki anlayış da dünyayı, onu hangi ölçüde sevenlere göre değerlendirir. Ahireti hesaba katıp güzel bir hayat yaşayanlar için, dünya övülmüş, gafilce ona bağlananları da yermiştir.

Bir mümin için dünya ile Ahiret arasında bir tercih söz konusu ise, elbette Ahireti tercih etmelidir. Çünkü Ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Dünya hayatını Ahirete tercih edenler, çok uzak bir sapıklığa düşerler. Allah'u Teâlâ, aşırı derecede dünyayı seven ve ondan fakir ve yoksulun hakkını vermeyen Karun'a şöyle seslenmektedir:

"Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (muhtaçlara) ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuğu arama. Şüphesiz Allah, bozguncuları sevmez." (Kasas: 77)

Karun gibi hazineler sahibi olan birinin şahsında yapılan bu nasihatler, Kur'an'ın dünya ile ahiret arasında nasıl bir denge kurması gerektiği dersini bizlere vermektedir. Bununla birlikte Kur'an, daha sonraki ayetlerde, büsbütün dünyaya dalmanın getireceği felaketleri de gözler önüne sererek, dünya ve ahireti dengeleyen mutedil bir yol tutmamızı tavsiye etmektedir.

İslâm, insan hayatına bir denge getirmiştir. Allah'ın insanlar için yarattığı ziynetleri kimsenin yasaklamaya, haram kılmaya hakkı yoktur. Ancak insan bunları helal yoldan aramalı, harama harcamamalı, mal ile şımarmamalı, mal ile meşgul olurken Allah'tan, Ahirete hazırlanmaktan uzaklaşmamalıdır.

Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, dünyadan yüz çevirerek, devamlı ibadetle meşgul olup, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını bile karşılamayan ashabından bazılarının tutumunu eleştirdiği gibi, dünya sevgisini kalbe yerleştirip kulluk görevini ihmal edenleri de uyarmıştır. Kendi ihtiyacı için dünyaya çalışmayı ise, sünneti olarak göstermiştir.