• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Ramazan orucu, Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin Medine'ye hicret edişinin ikinci yılında farz kılındı. O günden bugüne kadar kesintisiz olarak İslâm âleminin her tarafında, diğer zamanlardan farklı olarak her yıl bir aylık hızlandırılmış bir ibadet mevsimi olduğu gibi insanı disipline edecek manevi bir eğitim ve arınma programı olarak devam etmektedir.

Gerçi Müslümanlar için, hayatın tamamı, yılın on iki ayı bir eğitim ve arınma süreci, bir manevi mektep görevini görüyor. Ancak Ramazanın diğer aylara nazaran farklı olarak kendisine has birtakım kaide ve kurallarla takviye edilişi ve hızlandırılmış yoğun bir eğitim süreci vardır. Uluslararası hiçbir kuruluşun yapamayacağı büyük bir organizasyondur ramazan.

İslam coğrafyasında Ramazan Ayı girer girmez hayatın akışı birden değişiyor. Artık yatıp kalkmaktan yeme içmeye ve eğlenmeye kadar tüm tarifeler Ramazana göre ayarlanır. Şafak vaktinden iftar saatine kadar başka zamanlarda mübah olan şeyler yasaklanır, hayat tamamen kontrol altına alınarak disiplinli ve düzenli bir süreç başlamış olur.

İnsan hayatının tüm safhalarına yayılan bu program, kerem sahibi olan Allah'ın celle celaluhu emriyle yılda bir ay diğer zamanlardan farklı olarak hızlandırılmış bir eğitim ve arınma mektebidir. Bunun Ramazan ayına denk getirilmesi bir tesadüf değildir. Kur'an-ı Kerim'in içinde nazil olduğu bu ayın feyiz ve bereketinden yeterince istifade edilmesi için ilahi bir ikramdır, bir sofradır.

Ramazan orucunun farz kılınmasının gayesi, söz konusu ayeti kerimenin devamında, "leallekum tettakun" şeklinde geçen ifadesinde gizlidir. Bu ifade, "korunmanız için" diye tercüme edildiği gibi "arınmanız için" şeklinde de tercüme edilmektedir. Yani Ramazanda bu orucu tutmanın amacı, bir yıl boyunca bulaştığınız günahlardan, manevi kirlerden kurtulup arınmanız içindir.

Kuşkusuz bu bir ilahi lütuftur, ikramıdır. Tabi kıymetini bilenler için... Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur: "Ramazana erişip de günahlarından arınmadan Ramazanı terk eden kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün." (Tirmizi)

Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin özelliklerinden bir tanesi de çok istisnai durumlar hariç beddua etmemesi, hiç kimseye lanet okumamasıdır. Ama burada açıktan bir sitem vardır. Çünkü Ramazan orucunun mükâfatı çok büyüktür ve müminlerin önüne açılan bir nimet sofrası, bir fırsattır. Bu fırsatı kaçıran ise büyük bir ziyan ve hüsran içindedir.

Yine Ramazanın faziletiyle alakalı peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor: "Her kim Ramazan orucunu inanarak ve mükâfatını Allah'tan bekleyerek tutarsa geçmiş tüm günahları bağışlanır." (Müslim)

Bu sebeple biz de diyoruz ki bir insan, Ramazana eriştiği halde arınmadan özürsüz olarak Ramazan'ı tutmazsa ona yazıklar olsun, ona veyl olsun, burnu yere sürtülsün. Çünkü özürsüz olarak Ramazanı tutmamak, açıktan isyan etmek, oruçlulara tavır koymaktır. Ramazan, öyle bir bahardır ki, insan onu gerçekten solumalıdır. Ramazan geldiğinde günah yükünden arınmamak, Ramazanın eğitimine tabi olmamak güneşe perde germek gibi bir şeydir. 

Sonuç olarak Ramazan programı önümüze konulan büyük bir fırsattır. Bu program sahurla başlar. Mümin, sahura kalkarak programa kaydını yaptırmış olur. Gün boyu yeme-içme yok, yalan söz söyleme yok, harama bakma ve haram söz dinleme yoktur. Mümin bu haliyle bir otokontrol sistemi altında ibadet halindedir. Hatta oruçlunun sükutu dahi ibadettir. Yaptığı ibadetlerin sevabı ise diğer zamanlarınkinden kat kat fazladır.

Mevla tam bir ihlas ile bizden kabul buyursun, ondan gerekli dersler çıkaran, açların halinden anlayan ve sorumluluk alan kullarından eylesin. Özellikle Gazze'deki mücahitlere dua etmeyi çokça yapalım, infaklarımızı göndererek mali cihadımıza devam edelim.