• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

SİYASET GEMİSİ: FAİZ, ENFLASYON VE LİBERAL DİSTOPYA

Merkez Bankası bir kez daha faiz düşürdü. Böylece son dört ay içerisinde % 24 olan faiz oranı % 12’ye düşmüş oldu.

Ekonomist olduğunu söyleyenlerin “Faiz düşerse enflasyon artar” ya da “Enflasyonu düşürmek için faizi artırmak gerekir” şeklindeki tezlerine ne oldu acaba?

Mesela Mahfi Eğilmez şöyle diyordu: “Eğer ekonomide talep enflasyonu söz konusuysa işimiz nispeten kolay demektir. O zaman faizleri artırmak suretiyle tüketimi yani talebi düşürme yoluna gideriz ve bu yolla da enflasyonu frenleyebiliriz.”

Peki ya Prof. Dr. Erdinç Yeldan’ın üslubundaki “her şeyi ben bilirim” havasına bakar mısınız: “Bu arada sanki iktisat teorisi kullanılıyormuş ve buna dayandırılıyormuş gibi Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle “Enflasyonun nedeni faizlerdir, faizler düşerse enflasyon düşer” gibi iktisat biliminde yeri olmayan; ne kuramsal, ne de gerçeklerle bağdaşan; tamamıyla dogmatik inançlara ve biraz da siyasi baskıya dayalı bir söylem ortaya atıldı.”

Ege Cansen, ekonomiye yeni kavramlar katma hazırlığı yaparken, Emre Alkin, “Enflasyon yükselmiyor diye faiz düşürülüyor” diyerek kafasının ne kadar karıştığını bize gösterdi.

Sanırım son dört aydır Türkiye’deki liberal ekonomistler tam bir distopik filmin içerisinde gibiler. (Bu arada distopya, ütopyanın zıddı oluyor)

Bu onlar için bir kâbus olmalı!

Faiz düşürüldükçe enflasyon düşüyor.

Sanırım “İyi ki hocalarımız bunu görmeden öldüler” diye düşünüyorlar.

 

 

SİYASAL İSLAM

HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü, meclisteki bütçe görüşmelerinde konuşmuş. Pekgözegü, bütçenin halkın sırtından zenginlerin cebini doldurma bütçesi olduğunu öne sürmüş ve şunu eklemiş: "Bugün Türkiye'ye despotik bir iktidar hükmediyor."

Pekgözegü’nün kanaati bu yönde olabilir. Yani her istediğini zorla ve baskıyla yapan bir iktidar var, demek istiyor.

Ama ortada şöyle bir sorun var. HDP’li vekilin içinde bulunduğu siyasi partinin ve dayandığı siyasi hareketin ne olduğunu düşündüğümüzde “despotik” tutumlara eleştiri getirmemeleri gerekir.

İmralı ve Kandil arasında sıkışan bir HDP, adayların belirlenmesinde bile parti dışı aktörlerin etkin olduğu bir HDP, belediye başkanları çaycılar tarafından sorgulanan bir HDP…

Ama sözlerinin devamına baktığımızda Pekgözegü’nün derdinin “despotik” idareden çok İslam olduğu çıkıyor ortaya.

Bakın bütçe konusunda ne demiş Pekgözegü:  "Bize sunulan bu bir bütçe değil, bu bir soygundur. Siyasal İslam soslu, türbanlı, abdestli bir soygun."

Siyasal İslam, türban, abdest…

Siyasal İslam kadar taş düşsün başınıza!

Neden, halk, sıkıntı, işçiler gibi kelimeler yok?

Bunda kesinlikle iyi niyet veya bir yanlış anlama yok!

Eğer HDP’li vekil 13-14 yaşlarında çocukları dağa götürüp silahlı eğitim verenler için “Bu hak mücadelesi değil, despotik, faşist ve insanlık dışı bir eylemdir” diyebiliyorsa ben de yanlış anladım diyebilirim.

 

 

ELEKTRİKLER KESİLMEMİŞ

Uzun süren dava süreçlerini kısaltmak, mahkemelerin iş yükünü azaltmak için “Arabuluculuk” mekanizması birkaç yıldır devrede. Arabuluculuk işini kimin yapabileceğine dair düzenleme yapılmış ve bu işi isteyenleri tespit için bir sınav yapılmasına karar verilmiş.

Sınavı Adalet Bakanlığı yapıyor.

Son arabuluculuk sınavına 200 milletvekilinin de katıldığı haberleri yapıldı. Kimi muhalif çevreler daha sınav yapılmadan soruların önceden bazılarına verildiğine dair haberler yaptılar.

Ancak milletvekillerinin hiçbiri sınavda başarılı olamadı ve gerekli baraj puanını geçemedi.

Herkesin kendince bir gerekçesi olabilir; ama biz Ali İhsan Yavuz’dan söz etmeden geçemezdik.

Arabuluculuk sınavını geçemeyen AK Partili Yavuz: “Son iki gün çalışabildim” demiş.

Başka şeyler de söylemesini beklerdim.

Mesela elektriğimiz kesildi ya da eve misafir geldi, diye…

Kendisi için ayağa kalkmayan işçiye tuvalet önünde her gelen için ayağa kalkma cezası veren Belediye Başkan yardımcısı Veysel İpekçi de özür dileyeceğine, kendisine komplo kurulduğunu iddia ederek meseleyi “kapitalizme karşı geliştirdiği proje”ye bağlamıştı.

 

HER YERE FELAKET

Haber basında şu şekilde yer buldu: “Fransız Filozof Levy, YPG’ye destek için Rojava’da”

Evet, Fransız vatandaşı; ama filozofluğu kendinden menkul bir adam Bernard Henry Levy.

Yahudi asıllı ve bunu her fırsatta vurguluyor. Yahudilerin “seçilmiş halk” olduğuna inanıyor. Levy, yazdığı ‘Yahudiliğin Dahisi’ (The Genius of Judaism) isimli kitabında  ‘Seçilmiş Halk’ kavramının aslında diğer uluslara göre herhangi bir üstünlük ifade etmediğini, kutsal kitabın bu ifade ile  ‘Yahudileri bilginin ve erdemin koruyucuları’ olarak görmek istediğini iddia ediyor.

Aynen M. Dahlan gibi kirli ve karanlık bir isim Levy. Mısır darbesinde de ismi zikredildi. Gezi olayları sırasında alanın en önemli aktörleri ile sürekli iletişimdeydi ve Erdoğan ile ilgili ağza alınmayacak hakaret yazıları yazdı.

Kürdistan bölgesinde sık sık görünüyor ve her görünmesi Türkiye ile Kürdistan’ın ilişkilerinin bozulmasına neden oluyor.

Türkiye’nin Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna bu kadar sert tepki göstermesinin belki de göz ardı edilen en önemli sebebi Levy’nin tam o sıralarda Mesut Barzani ile verdiği pozlardı.

O yüzden…

Levy’nin Rojava’da görünmesi hayra değil oranın felaketine neden olabilir.